18 Mart 2010 Perşembe

İ.B.B.B Pendik/Gozdagi Sosyal Tesisleri



Geçtiğimiz günlerde kısa süreli bir İstanbul seyahati yapma fırsatı buldum. Amacım okulum ile teknik bir gezi yapmaktı ama ailem İstanbul'da yaşayınca haliyle kendi evimde konakladım :) Bu esnada babamın artık sabitlesen pazar gezdirmelerinden birini daha yaşama şansı elde ettim. Böyle Beykoz'a mı, Sarıyer'e mi gidelim diye düşünürken bu sefer hedef çok farklı bir yer oldu ve Pendik'e gittik. :)
Tesis İstanbul Büyükşehir Belediyesinin birçok sosyal tesisi ile aynı menüye sahip ve fiyatlar da onlarla aynı doğrultuda sabit. Ama burasını sorarsanız aynı Büyük Çamlıca Tepesine benziyor.





Her yerde, her zaman, en yüksekte...

Buranın en meşhur yemeği Gözdağı Kebabıymış. Ben ilk kez yedim ve gerçekten yemeğe değer olduğuna karar kıldım. İskender'e benzer bir tadı var ama değil, Manisa Kebabını andırıyor ama değil. Böyle etli tavuklu patates cipsli ve yoğurtlu güzel bir tat.


Gözdağı Kebap

Ve sonra yemek sonrası tatlıları var, ben konuda çok hasassım tatlı deyince akan sular durur benim için :) Ve genelliklede böyle bize has meyve tatlıları ya da süt tatlıları tercihimdir.


İncir tatlısı



Ayva Tatlısı
ve
Kabak tatlısı

Ne diyeyim efenim, bir gün yolunuz düşerse bu tesise uğramayı unutmanyınız bence, uygun fiyata güzel bir hizmet ve lezzetli yemekleri İstanbul gibi bir yerde bulmak zor... Bulmuşken de kaçırmayalım değil mi? :)





27 Şubat 2010 Cumartesi

Genc Gezginler Seyahat Bursu Yarısmasi Galibi - Mustafa Ozturk ve Umit Orhan

Dün ff'te bir arkadasımın yaptığı duyuruyu gördüm. Daha önce 1-2 yerde karşılaştığım ama tanışma fırsatı bulamadığım ama hakkında duyduklarım ile, sosyal medya ve blogundan takip ettiğim kadarıyla tanımadan sevdiğim arkadaşlarımdan biri olan Mustafa Öztürk şöyle bir feed girmişti; 'Ey sevgili FF dostlarım :) Beni ve Dostum Ümit'i bu yaz interrail ile sırasıyla Plovdiv, Prag, Viyana, Berlin, Amsterdam, Paris, Lyon, Milano, Roma, Atina şehirlerine götürecek seyahat bursu için desteklerinizi bekliyorum :) budur!'u işaretlemeniz yeterli :)' . Bu feedi gördükten sonra Mustafa'nın feed içinde verdiği linklere gittiğimde Özlem Pansiyon adlı blogun 'Genç Gezginler Seyahat Bursu' adlı bir yarışma düzenlediğini duydum. Öncelikle kendi adıma üzüldüğümü söylemeden edemem, çünkü malumunuz ben de nacizane gezmeyi ve gezdiğim yerleri kelimelerim yettikçe yazmaya çalışan biriyim. Ki bu burs için gereken en önemli 2 özellik bunlarmış. Ama akabinde Mustafa Öztürk'ün ve arkadası Ümit Orhan'ın bu yarışmada 12. finalist olduklarını okudum ve sevindim. Önce yukardaki dediğim sebepten dolayı Mustafa'yı kıskanmadım dersem yalan olur, bunu ff'te feedin altına yazdığım yorumda da şu şekilde dile getirdim zaten; 'Bak Mustafa, kıskandım şimdi seni, bütün finalistleri inceledim yazılarını okudum, içlerinde ben yoksam, bence senin kazanman için de bir mahsur yok, :) eğer ekstra olarak yapmamız gereken bir şey varsa dm atabilirsiniz, Çok bebe bir blog olsa da ben de şurada nacizane gezi notları yazıyorum: http://erdallageziyorum.blogspot.com/ eğer ekstra bilgi verirsen, sizin için yazı da yazabilirim... :) Şimdiden başarılar... '

Ve orada da dediğim gibi şimdi Mustafa'yı desteklemek, onun bu bursu kazanması için bu yazıyı buraya yazıyorum. Çünkü ben Mustafa'nın bu bursu ne kadar istediğini az biraz anlayabiliyorum ve düşünüyorum acaba ben olsam ne kadar isterdim diye ve cevabım; 'çok ' demek ki Mustafa'da bu bursu kazanmayı ve inter-rail seyahatine çıkmayı çok istiyor. Mustafa biliyorsun daha önce sosyal medya kullanıcıları buna benzer bir çok kampanyayı aldıkları destekler ile kazandılar ve sen de bu yarışmayı bir aksilik olmazsa kazanacaksın bundan şüphen olmasın. O yüzden ben şimdiden; 'Genc Gezginler Seyahat Bursu Yarısmasi Galibi - Mustafa ÖztÜrk ve Ümit Orhan.' şeklinde bir başlık attım. Ama tekrardan başarılar dilerim. Umuyorum ki elemeler sonuçlandığında hep birlikte çok sevineceğiz. Bir de 4 kişi için bu burs verilecekmiş şimdiden sizinle birlikte bu tura katılacak arkadaşlara, 'çok şansşlı olduklarını, çünkü çok iyi 2 adamla bu tura çıkacaklarını' söylemek istiyorum. Diğer arkadaşlarda kazanamadıkları için çok üzülmesinler çünkü bir gün onlar da eminim daha güzel seyahatlare, gezilere çıkacaklar. :)

Saygı ve Selamlarımla

5 Şubat 2010 Cuma

Üsküdar - Çengelköy - Çınaraltı Aile Çay Bahçesi

İstanbul içerisinde her ne hikmetse Anadolu Yakasını daha bir çok severim ben. Belki burada doğduğum içindir, belki daha sessiz sakin olduğu içindir, belki daha Avrupa Yakası gibi modernleşemediği içindir. Her nedense neden mümkünse bu sevgim hep kalsın.. :)
Anadolu Yakası deyince de insanın aklına Kadıköy, Üsküdar ve Beykoz gelir herhal. Çünkü buralar sahil kenarıdır ve çok uzun sürelerdir yaşam alanı olarak kullanılan eski alanlardır. Bunların içinde de Üsküdar'ın yeri ben de ayrıdır. Çamlıca olsun, Fethipaşa olsun, Beylerbeyi, Çengelköy... Gerçekten görülesi alanlar içinde.

Bugün size aslında birçoğumuzun bildiği ama nerede olduğunu çıkaramadağı bir mekan olan. Çengelköy Çınaraltı Çay Bahçesini tanıtayım istedim.



Burayı bana yakın ve benden büyük olan jenerasyon bir zamanların efsane televizyon dizisi olan Süper Baba'dan bilirler. O zaman dizide işletilen kahvehane burasıydı. Bu mekan o diziden önce de vardı, diziden sonra da orada kaldı :)


Ben mümkün oldukça İstanbul'a her geldiğimde buraya bir kere gider, cayımı kahvemi içerim. Şimdi yanında yeni mekanlarda var ama burasının adı da tadı da bir başka geliyor bana. Yazında kışında ayrı güzel. Ama yazın bir haftasonu simidini, poğacanı ya da böregini alıp gelip burada yapılacak bir kahvaltının tadını size anlatamam. Hele de yanınızda sevdiğiniz insanlar varsa...




Derseniz niye çınaraltı çay bahçesi diye, iste adını bu üstte gördüğünüz kocaman çınardan alıyorda o yüzden. :)



Buarayı size uzun uzun anlatmayacağım ama bir gün yolunuz İstanbul'a, Üsküdar'a düşerse oradan bir minibüs ya da dolmuşa binip 10 dakika içinde boğaza karşı kendinize demli bir çay ısmarlayabilirsiniz. Hmm, bir de eğer İstanbuldaysanız ve hala buraya bir şekilde gelmediyseniz, bilin ki benim size söyleyecek sözüm yok. :) Üsküdar'a, Çengelköy'e gelip, çınaraltı nerede diye sorarsanız, herhal körler bile size burayı gösterir.
not: fotoğrafları cep telefonum ile çektim, yanımda makinem yoktu, hem akşamdı hem de hava kar yağışlıydı ama yine de mekanın sıcaklığını sizlere ulaştırabilmişimdir umarım.. :)





4 Şubat 2010 Perşembe

Enfes Kadayıf Dolması Nasıl Yapılır? :)



Efenim Selamlar,
Çok ama çok uzun zaman sonra tekrardan merhaba. Malumunuzdur burası geçtiğimiz yaz içerisinde tamamen zevk için açtığım gezi ve lezzet blogum. Tabi okul dönemi içerisinde olduğumuz için çok fazla gezip-tozup, yeyip içemiyoruz dolasıylada buraya çok aktif şekilde yazamıyorum.

Ama hazır şimdi ara tatildeyken, bir kaç yazı yazayım dedim. Ne dersiniz iyi etmiş miyim?:) Şimdi burası için gezi ve lezzet blogu dedik ama içinizde elbet diyenler olacaktır, oğlum işin gücün mü yok, hem sen kimsin, nesin de bize ideal/güzel mekanlar, lezzetli yemekler tavsiye edeceksin de biz de sana kanıp oralara gideceğiz? Bunda sonuna kadar haklısınız. :) İşte dedim ya tamamen zevk. :) Ama ben birçok konuda zevkli olduğuma inanırım. Bunlardan biri de damak zevkimdir. Çünkü ben neredeyse yediğim her yemeği, biraz uğraştıktan sonra yapabilecek kadar, azcık aşçılık yeteneğine sahibim. Bunu da zaman zaman bu blogda göstermeye çalışıyorum ki siz de bana daha rahat güvenebilin. :) ( lütfen bakınız... :) ) (Ama tabiki gerek gezi konusunda gerekse lezzet konusunda benden çok daha profesyonel olarak bu işi yapanlar var. Eğer daha iyi işler görmek daha güzel bilgiler öğrenmek isterseniz gezi konusunda Sevgili Sevil Mert'in Çok Okuyan Çok Gezen adlı Gezi Blogunu, lezzet konusunda ise Sevgili Uğur Samsa'nın Tarif'i Yemek adlı lezzet blogunu takip edebilirsiniz. Çünkü ben de beğeniyle takip ediyorum onları. :)


İşte bugünde sizlere bir lezzet tarifi sunacağım. Güzel Anadolumuzun en güzel şehirlerinden biri olan Erzurum'a ait yöresel bir lezzet. Kadayıf Dolması. Gerçekten çok iddalı ama bir o kadar da basit bir lezzet... Benim ilk deneyimimdi ama bu kadar iyi ve lezzetli olacağını tahmin dahi edemezdim...


Öncelikle Malzemeleri yazalım, zaten sonrasında fotoğraflar size yardımcı olacaktır.

Biz;

500 gr taze tel kadayıf,

150 gr ceviz içi,

4 yumurta,

1,5 su bardağı zeytinyağı,


Şerbeti için; 3 su bardağı su, 2 su bardağı şeker, yarım limon kullandık.


Öncelikle tek kadayıflar tel tel hale getirilir.




Sonrasında uzunlamasına olacak şekilde avuç içine yayılır ve alt kısmında bir miktar uzun bırakılır üst kısmı (kadayıf torbası-bütün kadayıflar) koparılmadan sarılmaya başlanır.





Kendini topladığı hissedildiğinde kadayıf yumağı tarafından koparılır ve aşağıdaki gibi kalın bir dolma görünümü alır.



4 yumurta genişce bir kap içinde iyice çırpılır. Ve kadayıf dolmaları bu yumurta içine bandırılır.




Yumurtanın içine daldırıp çıkardıktan sonra biz bi müddet boş bir kap içinde bekletmeyi tercih ettik.



Daha sonra iyice kızdırılmış bolca yağın içinde kadayıf dolmaları 3-4 dakika kadar kızartılır.





Kızarınca aşağıda ki gibi bir görüntü alıyor, ben yememek için kendimi zor tuttum :)






Hmm bu arada bir püf nokta daha var, mümkünse şerbeti kadayıf dolmalarını kızartmaya başlamadan önce, hazırlayın ve soğuması için bekletin çünkü kadayıf dolmaları sıcak, şerbet ise soğuk olucak.




Bütün kadayıf dolmaları için bu işlemi tekrarlayın. Yarım kg kadayıftan biz yaklaşık 20 tane kadayıf dolması çıkardık. Bu da yaklaşık olarak 8-10 kişilik oluyor demek.





En sonunda kadayıf dolmaları azcık ılık şekildeyken, yanına kaymak ve ceviz parçası koyup. Servis yapın...




Afiyet bal şeker lop lop et olsun ...:)


En sonunda ablamla yaptığımız kritik sonucunda, dolmalar sarılırken, cevizin yanına tarçın ve şeker koyulursa sanki daha güzel olacağı kanısına vardık. Biz bi daha ki sefer öyle deneyeceğiz. Siz de deniyebilirsiniz...

7 Aralık 2009 Pazartesi

İzmir Kızlarağası Hanı ve Fincanda Pişen Türk Kahvesi

Evet uzun bir aradan sonra yine bir yazı ile karşınızdayım. Edirne'den sonra, İstanbul'dan sonra, Denizli'den sonra :) ki durağımız İzmir oldu. Ben İzmir'e ilk defa 9 Eylül 2007 tarihinde geldim, O gün İzmir'in kurtluş günüydü ve çok güzel kutlamalarla karşıladılar beni. Yaklaşık 2 yıldırda İzmir'de yaşıyorum. İzmir ülkemizin ve güzel Anadolu'muzun en büyüleyici şehirlerinden biri. Burayı size anlatmakla bitirmek mümkün olur mu bilmem ama bu yazıda size tanıtmak istediğim yer, İzmir'in güzel mekanlarından biri olan Kızlarağası Hanı.



Kızlarağası Hanı aslında ülkemizin her noktasında bulabileceğimiz ya da gördüğümüzde yadırgamayacağımız bir yapı. Çünkü İstanbul'da Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşısı neyse Edirne'de Arasta Çarşısı neyse Kızlarağası Hanı da İzmir için o. Yani bir kapalı çarşı.

İçinde baharatçıları, gümüşçüleri, antikacıları, şalcıları , ev eşyaları ve el sanatları satan dükkanları bulabileceğiniz bir çarşı. Bu çarşı ve çevresi bence 4 kısımdan oluşuyor.

1- Çarşı bölümleri - Bedestenler


Bu bölümde daha çok incikciler boncukcular mevcut, ama gümüşçüler gercekten görülmeye değer. Çok güzel tezgahları var. (elimde çok fotoğraf var ama şu anda internetim kastırdığı için eklemekte güçlük çekiyorum)

2- Avlu bölümü

Burası bir han ve tam ortasında bir avlu mevcut. Avluyu şu aşamada kahveciler kullanıyor ama han içinde ki dükkanların avluya bakan bölümleri veya direk avluya bakan dükkanlar mevcut.

3- 2. kat ya da balkon bölümü diyelim. Burada da yine kahveciler mevcut. Avluyu gören bölümde oturup kahvenizi yudumlayabilir, ya da kapalı bölümde kalan kısımlarda ney dinletilerine katılabilir, antikacı dükkanlarını gezebilir, gümüş veya takı tasarımcıları ile küçük sohbetler edebilirsiniz.

4- Bu bölümde ise artık hanın dışına çıkıyoruz. Tabi biraz dolandık, yorulduk şimdi azcık dinlenelim. Bu noktada İzmir'in her geçen gün biraz daha meşhurlaşan fincanda pişen türk kahvesini içmemek olmaz.

Bu kahvenin en büyük 2 özelliği. a) Dibek kahvesi olması b) Fincanda pişmesi

Dibek kahvesi deyince benim aklıma gelen ilk ve tek isim İlyas Gönen Dibek Kahvecisi.
Benim son 2 yıl içerisinde gerek İstanbul'a gerekse güzel Anadolu'muzun yaptığım tüm yolculuklarda bana bu kahve markası eşlik etti. Nereye kime gittiysem yanımda bir paket kahve götürdüm. Merak etmeyin kendileri bana sponsor olmuş değiller ama seviyorum bu tadı. Bilhassa dibekten yeni alınmış sımsıcak kahvenin kokusunu bir kere içinize çektiniz mi, aşık olmamanız elde değil.



Buna artı olarak fincanda pişen kahve dedik. Eminim siz de kahve fincanda mı pişer canım, kahve dediğin cezvede pişer dediniz :)



İşte karşınızda fincanda pişen türk kahvesi. Emin olabilirsiniz ki tadına doyamacaksınız. Dibekte dövülmüş kahveyi fincanda pişiren en iyi mekan neresi derseniz aklıma gelen tek mekan kesinlike kahveci ömer usta.
Mekanın da çok güzel fotoğrafları var ama artık o kadarı merakınız da kalsın ve İzmir'e yolunuz düşerse ya da İzmir içinde boş vaktiniz olduğunda gidip görürsünüz, nasıl bir yer oldugunu ama bence emin olun gidip görmeye değer. Neyse şimdilik benden bu kadar efenim. Bir sonra ki yazıda buluşmak dileğiyle

22 Ekim 2009 Perşembe

Beykoz'da balık keyfine ne dersiniz?

Beykoz İstanbul'un Anadolu yakasında ki en güzel ilçelerinden biri. Şirin mi şirin, güzel mi güzel bir sahil ilçesi hatta. O yüzdendir ki, nice şairlere, yazarlara, devlet adamlarına ve ya ülke zenginlerine ev sahipliği yapmış ve yapmaktadır. Benim içinde İstanbul içinde en sevdiğim mekanlardan biridir. Hala İstanbul'un tüm güzelliğini görebilirsiniz burada. Geçtiğimiz zaman içinde babam Beykoz'da bir balıkçı keşfettiğini oraya gidip balık yiyebileceğimizi söyledi. Biz de tabi balıklama atladık, bindik arabaya Beykoz'a doğru gidiyoruz, şimdi hepimizde bir umut, bir restaurant bekliyoruz, işte Beykoz korusunun oraya indik, ya baba yine mi beykoz korusuna gideceğiz derken babam koruyu azcık geçti ve arabayı sahile parketti. Hep birlikte arabadan indik ve karşımızda ki manzara buydu. :)

Tabi babam tarafından, böyle bir yere daha önce alıştırılmamıştık. Yadırgayıverdik bir anda :) İşte bu tekne ve sahilin hemen yanındaki kaldırımlık kısıma bir grup balıkçı tezgah açmışlar, hem balık satıyorlar hem de sattıklarının balıkların hepsinden müsterilerinin isteğine göre pişirip servis yapıyorlar.



Biz gittiğimiz zaman Ramazanın hemen öncesi, yaz dönemi sayılabilecek bir zamandı ve öyle çok fazla balık çeşiti yoktu malesef. İşte ital palamut denilen azcık büyük Uskumru ve Çipura vardı, biz ital palamut sectik, adam başı 2 balık yani 4er yarım. 6 kişiydik 12 balık söyledik yani, ilk yok yiyemeyiz derken babamı ilk defa bu kadar ısrarcı görünce dayanamadık canım :) peki dedik. :) Ben böyle yemek yemeği beklerken daha bir acıkıyorum, acep size de böyle oluyor mu bilmem ama o yüzden pek bir sabırsız olurum. Ama ne mutlu ki burada ki abiler olayı çözmüşler ve seni çok bekletmeden 5 dakika da Beşiktaş modunda balıkları hemencecik pişirip önüne koyuyorlar.



He Heytt öyle çatallı, kaşıklı yemek bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Adamlar tüm balıkları pişirim böyle folyaların üstüne koyup, yanına roka-soğan-maydonoz ve pul biberden oluşan bir salata ve balık başına yarım ekmek getiriyorlar. Siz de bunları afiyet bal şeker olarak yiyorsunuz. Hayatınızda yiyebileceğiniz en lezzetli balıklardan bir bölümünü burada yiyebileceğiniz konusunda ben adamlara kefil oluyorum. 1 Balık ekmek,salata, içeçek adam başı 6tl verdik yanlış hatırlamıyorsam. Mekanın net adresini bilmiyorum ama Üsküdar tarafından Beykoz korusuna girmeden yaklaşık 50-100m azcık geride kalıyor zaten balıkçıları görürsünüz. Yolunu düşerse ve karnınız aç ise buraya kesinlikle uğramalısınız.

8 Ekim 2009 Perşembe

Bir Sultanahmet akşamı...


Yazılmayı uzun süredir bekleyen ama bir türlü vakit bulunamayan bir yazı ile karşınızdayım. Geçtiğimiz ay içinde Ramazan'ı Şerif ayını nacizane yaşamaya çalıştık. Artık her geçen Türkiye'nin her köşeşinden gelen insanlar ile popülerleşen Sultanahmet'te iftar kültürüne bir İstanbul'lu olarak ben de bu sene dahil oldum. Sanırsam insan elinin altında bulunan şeylerin değerini pek bilmiyor, ne bir Sultanahmet Camii, ne bir Galata Kulesi, ne de bir Eyüb Sultan dünyanın başka bir yerinde var.

Sultanahmet Camii ve çevresi, eski İstanbul, kutsal yarımada, costantinapolis, ne derseniz deyin dünya tarihin her safhasında kendine bir yer bulabilir. İstanbul başka bir dünya, tek başına bir dünya. Bir düşünün bakalım, tarih bilginizin içinde uğruna İstanbul kadar savaş yapılmış bir şehir, adına İstanbul kadar roman, şiir, şarkı yazılmış besteler yapılmış bir 'AŞK' var mı?


Sultanahmet'te iftar dedim ama konu nereden nereye geldi. :) İşte İstanbul adamın aklını başından böyle alıyor. Uzun süredir görüşmediğim bir arkadasş grubum vardı. Koca yaz yine kendileriyle bir buluşma organize edememiştik. Ama ne mutlu ki durduk durduk turnayı gözünden vurduk. :) Son 3-4 yıldır sürekli Sultanahmet'te iftar için niyetleniyor ama her ne hikmetse bu bir türlü kısmet olmuyordu. Neyse ki bu sene muradıma erdim.

Neredeyse tamamen spontane gelişen bir organizasyon anca katılanlarının güzelliğiyle bu kadar güzel ve zevkli geçer.

Türkiye'nin her yerinden Sultanahmet'e akın eden onbinlerce insan arasında kendinize yer bulabilmeniz için biraz erken gelmeniz lazım. Biz de öyle yaptık yaklaşık 2 saat erkenden gelip, kendimize uygun bir yer aramaya başladık. Birçok insan piknik modunda iftar yapmayı seçerken, grubumuzun birçoğu işlerinden geleceği için biz Ramazan Çadır Lokantalarından nasiplendik. 3. fotoğraf olarak göreceğiniz yerler, Fatih Belediyesi tarafından, lokantalara kiraya verilen yerlerie kurulan çadırlar. Ön tarafları küçük ama arkalarında bahçe bölümleri var. Oralarda oturuyorsunuz. Tabldot yemek çıkartıyorlar gibi birşey. Hepsinde aynı yemekler var, çorba, yemek, pilav, içeçek = 15 tl.

Hayatımda en sevmediğim şey plastik tabaklar içinden yemek yemektir ama kanımca ben bu çorbanın tadını asla unutamayacağım. Çünkü hayatımda tanıdığım, samimiyetlerine inandığım, en güzel insanlarla birlikte uzun süre sonra ilk kez bir arada yemek yiyorduk. Yemekten öte bir şey aslında İftar yapıyorduk. Yemeğin bir önemi yoktu bu doğrultuda o güzel insanların yüzlerini görmek, seslerini duymak, aynı masa etrafında küçük bir çember kurmak, bunun tadıydı çorbada ki.

İftarımızı yaptıktan sonra çaylarımızı içmek için başka bir mekana geçtik. Bu noktada iftar yapmadan önce gözümüze çarpan Derviş Kafe'yi seçtik. Çaylarımızı yudumlarken, tadından doyulamaz bir sohbet eşliğinde ilahiler ve sema gösterimi. Gerçekten muhteşemdi.


Her ne kadar, semazene jeton atıyormussun ve o bununla dönüyormuş gibi olsa da, çocukluğundan beri en büyük isteklerinden biri Şeb'i Aruz'u canlı izlemek isteyen bu çocuk için bu gösteri az da olsa nefsini tatmin ettirdi.


Bu arada arkada kanun ve def çalıp, ilahiler söyleyen ağabeyleri ben bi yerden tanıyorum ama halihazırda çıkartabilmiş değilim. Acaba televizyonda mı gördüm, yoksa başka bir yerde mi tanıştık bilemiyorum.

Bir müddet sonra Deviş Kafe'den kalkltık ve arkadaşlarımızdan birtanesini uğurladık ama bizim için ne gece ne sohbet daha bitmemişti. Oradan kalktıktan sonra Beyazıt'a nargile ve Türk kahvesi içmek için Balkan Milletleri Külliyesine, Şerbethane'ye gittik. Yanımdaki güzel insanların tadından mı yoksa gerçekten bu adamlar işlerini çok iyi mi yapıyorlar bilmiyorum ama Nargile (gül-nane) 10 numara, Türk kahvesi (damla sakızlı) 10 numara, şerbet (güllü) 10 numara. Yani her şey ama her şey 10 numaraydı. Böyle bir geceyi yaşamak bir daha ne zaman nasip olur bilmiyorum ama gerçekten yaşanılası bir geceydi.
Eğer bir gün Sultanahmet'e yolunuz düşerse, oradaki tarihi mekanları gezmeden zaten geri dönmeyin, Bir Ayafofya, bir Yerebatan, bir Topkapı Sarayı, bir Gülhane, dünyanın başka bir yerinde yoklar. Ama dinlenmek, soluklanmak istediğiniz Derviş Kafe hemen Sultanahmet ve Ayasofya arasında, orada bir çay içebilirsiniz. Üşenmez iseniz ki Kapalı Çarşıyı görmeden zaten geri dönmezsiniz, hazır oraya kadar gitmişken Balkan Milletleri Derneğine uğramadan etmeyin. Eğer meraklısı iseniz, gerçekten süper bir nargile keyfi yapabilirsiniz.
Ben bu gecemde emeği, katkısı, sesi, soluğu olan herkese teşekkür ederim. En kötü günümü inşallah böyle olsun.
-----------------------------
-----------------------
-------------
Ve sen bu gecede yanımda olmayan kişi, benden uzakta olan güzellik, beni çoktan toprağa verenim, sen de yanımdaydın aslında aklımdaydın, yüreğimdeydin. Buraları seninle birlikte de dolandık, aynen sana dediğim gibi her şey yeni bir anlam kazandı san ki sen gelmeden önceki 21 yılı boşuna yaşamışım gibi. Oturup soluklandığımız banklar, kapısında fotoğraf çekildiğimiz ev, ve ben hala bıraktığın yerdeyiz :(