1 Nisan 2010 Perşembe

Tatilinize rotar ile baslamayin

Efenim Selamlar;

Bu sefer ki yazımız bir eleştiri yazısı olacak. Şimdiden belirtmeliyim ki bu yazımızın ana konusu RÖTAR'lı uçuları ile meşhur olan SUNEXPRESS havayolu şirketi olacak.
Malumunuzdur ülkemizde havayolu ulaşımı yeni yeni yaygınlaşmaya başladı. Önceden bu kadar çok özel firma ve bu kadar uygun fiyatlar söz konusu değildi. Umuyorum ki gelecek günlerde bu firma sayıları artacak ve mevcut fiyatlar daha da aşağıya inecek.

Ama ne mutlu ki bizlerde yavaş yavaş muasır medeniyetler seviyesine doğru adımlar atmaya başlamışken artık karayolu ulaşımı yerine yavaş yavaş havayoluna kendimizi entegre etmeye başlamışken, bu ulaşım noktamızda da çeşitli sorunlar yaşamaktayız. Galiba biz ulaşım derdimizi eğer bir gün gerçekleşirse hızlı tren sistemi ile çözeceğiz ya da çözeriz. Bu yazım içinde sunexpress ve onun rötarlı uçuşlarında bahsedeceğim. Bu 1 uçuş yapıp onun üstüne yazılmış olan bir yazı değil. Yaklaşık olarak 10 uçuş üstünden değerlendirilerek yazılacak bir yazı. Firma yetkilileri sayet bu yazıyı görürse buradan kim olduğuma ulaşıp, firma ile kaç uçuş yaptığım bilgisine de kendi bilgi arşivlerinden ulaşabilirler.
Efenim bu blogu açmakta ki amacım, gidip gördüğüm yerler hakkında benden sonra oralara gidecek olan kişilere çeşitli bilgiler verip, onların gezilerini kolaylaştırmaya yardım etmekti. Bu doğrultuda ulaşım da gezinin, seyahatin ya da tatilin bir parçası olarak kabul edilir. İster karayolu, ister demiryolu, isterse de hava ya da deniz yolu olsun buralarda gördüğüm zorlukları ya da tecrübeleri de sizinle paylaşmak benim boynumum borcu. :)
Şimdik efenim, söyle düşünün, Sunexpress in size sunduğu çeşitli kampanyalar var, mesela uçak biletinizi yaklaşık 10-15 gün önce alırsanız genellikle AYNI uçakta yolculuk yapacağınız kişilerden yaklaşık olarak 30 - 40 tl arasında bir fiyat doğrultusunda daha ucuz bilet alabilirsiniz. Ama bu bilet kampayalı bilet olduğu için değiştirme ya da erteleme hakkınız yoktur. Eğer planınızın değişme ihtimali varsa o zaman daha öncesinde aynı gün ve saatte yani AYNI uçak için 49 tl ye alacağınız bileti 79 tl vererek alabilirsiniz. Bu size bilet değiştirme hakkı verir ama benden size bir dost nasihatı 49 tl ye de alsanız 79 tl ye de alsanız farketmez o uçak BENCE %90 RÖTAR yapar. (bu fiyat aralığı 49tl ile 149 tl aralığında gidip gelip, bu da uçak doluluk oranına bağlıdır) Bu kanıya nasıl mı vardım?
Çünkü Sunexpress kullanarak yaptığım uçuşların %90nın da uçak her ne hikmetse rötar yaptı.
Ama sizlere anlatmak istediğim bir olay var; 25.11.09 çarsamba tarihinde yapacagım yolculuk için sunexpress ten uçak bileti almıştım. Yanlış hatırlamıyorsam ucak 08.30 uçağıydı. Ki uçak bileti aldıgınızda size, işlemlerinizin zamanında yapılabilmesi için uçuş saatinden 90 dakika önce havaalanına gelmeniz söylenir. Bundan 90 dakika cıkartırsak saat 07.00 a denk gelir. Ama ben Bornova'dan havaalanına gideceğim bunun içinde belediyenin her 40 geçeye koyduğu otobüsleri kullanacağım için 06.40 otobüsüne bindim. Tabi bunun içinde 06.00 da kalkmam gerekti. İşte 07.20 civarında havaalanındaydım, işlemlerimi yaptırdım, kahvaltı yapmak için bir yere oturdum. Yaklaşık 20 dakika sonra 30 dakika rötar anons edildi. Bu yarım saat, bir saatlik rötar anonsları toplamda 4 saat 15 dakikayı buldu. Ama yetkilinin yaptığı açıklama çok güzeldi, uçağımız pistin başına kadar hatta 300 m kalmıştı inişe ama yoğun sisten dolayı inemeyip Antalya'ya geri döndü. Aman Ya Rabbim! 300 m inemedi ama 650 km geri yol uçacak! Eminim ki o yolcuları koruyan tek güç Allah tı. (ki bu esnada havada sis yok ve diğer firmaların hepsi THY,Pegasus, İzair normal uçuşlarına devam ediyorlar)
Ekseriyetinde geçikmeden dolayı bize birer sandivic ve içecek ikram edildi. Sonrasında cep telefonumuza geçikmeden dolayı özür belirten ve 50 tl lik bir indirimi pnr miz altında yüklendiğini söyleyen bir mesaj geldi.
Tabi 4 küsür saatlik geçikme sonrasında ben İstanbul'daki randevularımın hepsine geç kalmışım ya bunlarla kendimi avutuyorum. Şimdi bilette 49 tl ya! İşte bir uçuş bedavaya geldi diyorum kendi kendime.
Ama geçen günlerde bir acil bir yolculuk yapmam gerekti yine İstanbul'a, arkadaşlara dedim bana bir bilet ayarlayın, İstanbul'a geleyim. Arkadaşlarımda geri döndüler, abi uyan saat bir tek sunexpress te var, dediler ister misin alalım mı? Dedim durun benim böyle böyle bir indirim hakkım vardı, ben halledeyim. Sunexpress'i aradım çünkü indirim hakkımı internet sitesi üzerinden kullanabileceğim bir nokta bulamadım. Dedim merhaba, durum böyle böyle, su saatteki bileti almak istiyorum, (isetdiğim bilet fiyatı 49 tl), dediler ki özür dileriz kampanyalı bilet oldugu için onu alamazsınız, peki dedim ne yapacagız, dedilerler ki, işte aynı ucakta 79 tl olarak gözüken bileti verelim. Peki dedim, 50 tl düşün fiyatta (79-50=29) 29 tl ödeyeyim, aaa erdal bey özür dileriz, uçak bileti için minimum 46 tl ödemeniz lazım. Dedim ki fesubhanallah! zaten 49 tl'ye bilet var madem 46 tl ye alacaktım, niye 10 dakikadır konusuyoruz? Ama niyetliyim o bileti aldım, hatta gidiş - dönüş bilet aldım ama ne mutlu ki ikisinde de uçak rötar yaptı.
Hele dönüş seferinde 15 dakika rötar anons edildi, bir daha tek bir anons olmadı ama Sabiha Gökcen'de tam tamına 1buçuk saat ekstradan bekledik.
Neyse efenim, işin pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili olan bölümünü ben diğer blogumda yazacağım. (erdalerdogdu.com) Ama buda benim size bir tavsiyem ve tecrübe paylaşımım olsun, biz sustukca bu firmalar böyle rötar yapıp bizleri havaalanlarında bekletmeye devam edecekler. Ve bizlere seyahatlarimizin en heyecanlı yeri olan başlangıcını zehir edecekler. Bence bir şekilde sesimizi onlara duyurmalı, onlara markaların gerçek sahibinin bizler olduğumuzu göstermeliyiz. Bu demek oluyor ki BENİM İÇİN SUNEXPRESS BİTMİŞTİR, DAHA DA BEDAVA BİLET VERSİNLER MARKALARINI TERCİH ETMEM. Bu da size dost tavsiyesidir.
Logo üzerinde gördüğünüz üzere sunexpress size iyi yolculuklar, ben ise sunexpress'siz ve rötarsız uçuşlar dilerim.
Saygı ve selamlarımla

25 Mart 2010 Perşembe

İhlas Kuzuluk Kaplicalari ve Dereagzi Alabalik Tesisleri

Bundan çok zaman önce bloguma 'hem sağlık hem tatil mekanları; kaplıcalar' başlığı altında bir yazı yazmıştım. O yazım içerisinde benim geçmiş dönemde gitmiş olduğum kaplıca tesisleri hakkında kısa kısa bilgiler vardı ve onlardan biri de İhlas Kuzuluk Kaplıca Tesisleriydi.

..
Yazı içinde;
'Şimdi gelelim kuzuluk’a. İhlas firmasının burada da bir kaplıca tesisi var. Apart otel olarak hizmet veren kaplıcanın içinde mevcut birde oteli bulunmakta, küçük birde havuzu var.Burası bir toplu konut sitesi şeklinde tasarlanmış, bel ki 1000 den fazla daire vardır. İstanbul,Sakarya,Ankara,Bursa gibi illere yakınlığından dolayı yaz- kış doludur.Bununla birlikte burada ki oda olarak tabir edebileceğimiz yerler mevcut birer daire şeklinde,içinde çatalına kadar her şey var ve fiyatları da gayet uygundur ki bu fiyatlar yatak başı değil 6kişilik daire başı fiyatlardır. Yazın pek çekilmez çünkü kuzuluk bir ova, çok sıcak oluyor. Ama kışın tadından yenmez.Çok güzel bir çarşısı vardır ve çevrede ki alabalık tesislerinde Türkiye’nin en lezzetli balıklarını yiyebilirsiniz.
' demişim kuzuluk kaplıcaları ile ilgili olarak. Geçtiğimiz ara tatilde buraya bir kez daha gitme fırsatı elde ettik. Artık İstanbul'a yakın olduğu için mi, biz alıştık diye mi bilmiyorum ama herhal 15. gidişimiz oldu. :) Artık tesis eskimiş durumda, evler/daireler yavaş yavaş miladını doldurmuş durumda. Ama yanlış hatırlamıyorsam ilk olarak 95 yılında gitmiştik, o günden bugüne çevresi her seferinde biraz daha gelişiyor. Eğer yolunuz düşerse, ne bileyim Ankara'dan filan dönerken vaktiniz varsa ben burayı size tavsiye ederim. Otoyol üzerinden ayrılıp 20-25 km kadar yol gidip hiç olmadı bir alabalık ziyafeti çekebilirsiniz kendinize. :)

..

Bu sefer ki tatilimize köy pazarı damgasını vurdu diyebilirim. Ne var ne yoksa aldım buradan. Tereyağı, peynir, süt, yumurta, mısır unu, köy ekmeği hatta köy tavuğu bile... :) Bu gördüğünüz tereyağ ve peynirler (abhaz ve çerkez peynirleri) şiddetle tavsiye edilir. Aşağıda da koca tabak eritme peyniri göreceksiniz. :)

Ben size diyeyim mi, bizim marketlerden aldığımız şeyler tavuksa bu fotoğrafta gördüğünüz şeyler başka bir şey. :) Ben küçükken hatırlarım kasaplardan tavuk aldığımız zaman içinden çiğerleri filan çıkardı ama şimdi biz tavukların neredeyse posasını alıyoruz. :( Ama ileride tavuk besleme kararı almamın yegane sebebi yukarda fotoğrafta gördüğünüz tavukların birinin tadına bakma fırsatı elde etmemdir, bu böyle biline :)


Şimdi gelelim mekan reklamımıza :) Aman ha yanlış anlamayın ben tamamen gönüllü olarak yazıyorum bunları buraya, Dereağzı Alabalık tesislerinin bundan haberi bile yok. Burası geçen sene gittiğimde bir kır lokantası şeklindeydi ama abiler 1 sene yememiş içmemiş çalışmış ya da onca yıldır kazandıkları paranın hepsini bir anda buraya yatırmış olmalı ki süper bir tesis kurmuşlar. Ama ben kendi adıma konuşmalıyım ki eski mekanın tadı bende ayrıydı. Belki yemeklerin hepsinin tadı aynı, çalışanlar aynı, ustalar aynı ama bizim gibi İstanbul'dan ya da benzeri yerlerden gelen adamları ben olsam düğün salonu gibi bir mekana sokmazdım. Neyse ki yediğim yemeklerin lezzeti bu küçük kusuru bana görmezden getirtti. :)

..

Şimdik gelelim fasulyenin ay pardon mıhlamanın/muhlamanın, eritme peynirin ve alabalığın faydalarına. :) Şimdi bizim serde karadenizlilik var, balığı yapmasını da yemesini de severiz. :) Daha önce burada çipura ızgara tarifi vermiştim, sonrasında diğer blogumda fırında hamsi buğlama tarifi verdim. Yani anlayınız ki burada yediğim balığın tadını size tavsiye ediyorsam gerçekten güzeldir. :) Ama bilinmeli ki burası da bir karadeniz bölgesi ve çevrede yaşayanların çoğu toprağım benim. O yüzden burada yemek yiyecekseniz sofraya ilk önce muhlama/mıhlama söyleyeceksiniz. Diğer yandan bu bölgede abhazlar ve çerkezler var ve onlar enfes peynirler yapıyorlar, o peynirlerden yapılmış koca tabak bir peynir eritmesi yemeğe başlamadan önce iyi gider.

..

Yukarıda yemeğe başlamadan önce diyorum çünkü yemek olarak alabalık yiyeceğiz :) İster kızartma, ızgara ya da kiremitte alabalığın tadına bakabilirsiniz.
Ayrıeten bu bölgede ne yapılır diye sorarsanız eğer yolunuz kuzuluk'a düşer ve buralarda konaklarsanız, hava güzelse, dokurcun, mudurnu taraflarına gidilebilir, sülüklü göl'e gidilebilir ya da hatta abartırsanız Sapanca gölü kıyısına ya da Bolu, Düzce taraflarına gidilip gelinebilir.
Neyse bana şimdilik müsade umarım yazıyı beğenirsiniz. Gidenler, gelenler, görenler olursa bu yazdıklarım hakkında ki fikirlerini her zaman beklerim. Bir de Dereağzı alabalık tesisleri bi daha ki geldiğim zaman size soracağım bakalım yazıyı okudunuz mu, okumadınız mı, okumadıysanız bilin ki dilimden çekeceğiniz var. Haydin size de hayırlı ve bereketli işler. :)

18 Mart 2010 Perşembe

İ.B.B.B Pendik/Gozdagi Sosyal Tesisleri



Geçtiğimiz günlerde kısa süreli bir İstanbul seyahati yapma fırsatı buldum. Amacım okulum ile teknik bir gezi yapmaktı ama ailem İstanbul'da yaşayınca haliyle kendi evimde konakladım :) Bu esnada babamın artık sabitlesen pazar gezdirmelerinden birini daha yaşama şansı elde ettim. Böyle Beykoz'a mı, Sarıyer'e mi gidelim diye düşünürken bu sefer hedef çok farklı bir yer oldu ve Pendik'e gittik. :)
Tesis İstanbul Büyükşehir Belediyesinin birçok sosyal tesisi ile aynı menüye sahip ve fiyatlar da onlarla aynı doğrultuda sabit. Ama burasını sorarsanız aynı Büyük Çamlıca Tepesine benziyor.





Her yerde, her zaman, en yüksekte...

Buranın en meşhur yemeği Gözdağı Kebabıymış. Ben ilk kez yedim ve gerçekten yemeğe değer olduğuna karar kıldım. İskender'e benzer bir tadı var ama değil, Manisa Kebabını andırıyor ama değil. Böyle etli tavuklu patates cipsli ve yoğurtlu güzel bir tat.


Gözdağı Kebap

Ve sonra yemek sonrası tatlıları var, ben konuda çok hasassım tatlı deyince akan sular durur benim için :) Ve genelliklede böyle bize has meyve tatlıları ya da süt tatlıları tercihimdir.


İncir tatlısı



Ayva Tatlısı
ve
Kabak tatlısı

Ne diyeyim efenim, bir gün yolunuz düşerse bu tesise uğramayı unutmanyınız bence, uygun fiyata güzel bir hizmet ve lezzetli yemekleri İstanbul gibi bir yerde bulmak zor... Bulmuşken de kaçırmayalım değil mi? :)





27 Şubat 2010 Cumartesi

Genc Gezginler Seyahat Bursu Yarısmasi Galibi - Mustafa Ozturk ve Umit Orhan

Dün ff'te bir arkadasımın yaptığı duyuruyu gördüm. Daha önce 1-2 yerde karşılaştığım ama tanışma fırsatı bulamadığım ama hakkında duyduklarım ile, sosyal medya ve blogundan takip ettiğim kadarıyla tanımadan sevdiğim arkadaşlarımdan biri olan Mustafa Öztürk şöyle bir feed girmişti; 'Ey sevgili FF dostlarım :) Beni ve Dostum Ümit'i bu yaz interrail ile sırasıyla Plovdiv, Prag, Viyana, Berlin, Amsterdam, Paris, Lyon, Milano, Roma, Atina şehirlerine götürecek seyahat bursu için desteklerinizi bekliyorum :) budur!'u işaretlemeniz yeterli :)' . Bu feedi gördükten sonra Mustafa'nın feed içinde verdiği linklere gittiğimde Özlem Pansiyon adlı blogun 'Genç Gezginler Seyahat Bursu' adlı bir yarışma düzenlediğini duydum. Öncelikle kendi adıma üzüldüğümü söylemeden edemem, çünkü malumunuz ben de nacizane gezmeyi ve gezdiğim yerleri kelimelerim yettikçe yazmaya çalışan biriyim. Ki bu burs için gereken en önemli 2 özellik bunlarmış. Ama akabinde Mustafa Öztürk'ün ve arkadası Ümit Orhan'ın bu yarışmada 12. finalist olduklarını okudum ve sevindim. Önce yukardaki dediğim sebepten dolayı Mustafa'yı kıskanmadım dersem yalan olur, bunu ff'te feedin altına yazdığım yorumda da şu şekilde dile getirdim zaten; 'Bak Mustafa, kıskandım şimdi seni, bütün finalistleri inceledim yazılarını okudum, içlerinde ben yoksam, bence senin kazanman için de bir mahsur yok, :) eğer ekstra olarak yapmamız gereken bir şey varsa dm atabilirsiniz, Çok bebe bir blog olsa da ben de şurada nacizane gezi notları yazıyorum: http://erdallageziyorum.blogspot.com/ eğer ekstra bilgi verirsen, sizin için yazı da yazabilirim... :) Şimdiden başarılar... '

Ve orada da dediğim gibi şimdi Mustafa'yı desteklemek, onun bu bursu kazanması için bu yazıyı buraya yazıyorum. Çünkü ben Mustafa'nın bu bursu ne kadar istediğini az biraz anlayabiliyorum ve düşünüyorum acaba ben olsam ne kadar isterdim diye ve cevabım; 'çok ' demek ki Mustafa'da bu bursu kazanmayı ve inter-rail seyahatine çıkmayı çok istiyor. Mustafa biliyorsun daha önce sosyal medya kullanıcıları buna benzer bir çok kampanyayı aldıkları destekler ile kazandılar ve sen de bu yarışmayı bir aksilik olmazsa kazanacaksın bundan şüphen olmasın. O yüzden ben şimdiden; 'Genc Gezginler Seyahat Bursu Yarısmasi Galibi - Mustafa ÖztÜrk ve Ümit Orhan.' şeklinde bir başlık attım. Ama tekrardan başarılar dilerim. Umuyorum ki elemeler sonuçlandığında hep birlikte çok sevineceğiz. Bir de 4 kişi için bu burs verilecekmiş şimdiden sizinle birlikte bu tura katılacak arkadaşlara, 'çok şansşlı olduklarını, çünkü çok iyi 2 adamla bu tura çıkacaklarını' söylemek istiyorum. Diğer arkadaşlarda kazanamadıkları için çok üzülmesinler çünkü bir gün onlar da eminim daha güzel seyahatlare, gezilere çıkacaklar. :)

Saygı ve Selamlarımla

5 Şubat 2010 Cuma

Üsküdar - Çengelköy - Çınaraltı Aile Çay Bahçesi

İstanbul içerisinde her ne hikmetse Anadolu Yakasını daha bir çok severim ben. Belki burada doğduğum içindir, belki daha sessiz sakin olduğu içindir, belki daha Avrupa Yakası gibi modernleşemediği içindir. Her nedense neden mümkünse bu sevgim hep kalsın.. :)
Anadolu Yakası deyince de insanın aklına Kadıköy, Üsküdar ve Beykoz gelir herhal. Çünkü buralar sahil kenarıdır ve çok uzun sürelerdir yaşam alanı olarak kullanılan eski alanlardır. Bunların içinde de Üsküdar'ın yeri ben de ayrıdır. Çamlıca olsun, Fethipaşa olsun, Beylerbeyi, Çengelköy... Gerçekten görülesi alanlar içinde.

Bugün size aslında birçoğumuzun bildiği ama nerede olduğunu çıkaramadağı bir mekan olan. Çengelköy Çınaraltı Çay Bahçesini tanıtayım istedim.



Burayı bana yakın ve benden büyük olan jenerasyon bir zamanların efsane televizyon dizisi olan Süper Baba'dan bilirler. O zaman dizide işletilen kahvehane burasıydı. Bu mekan o diziden önce de vardı, diziden sonra da orada kaldı :)


Ben mümkün oldukça İstanbul'a her geldiğimde buraya bir kere gider, cayımı kahvemi içerim. Şimdi yanında yeni mekanlarda var ama burasının adı da tadı da bir başka geliyor bana. Yazında kışında ayrı güzel. Ama yazın bir haftasonu simidini, poğacanı ya da böregini alıp gelip burada yapılacak bir kahvaltının tadını size anlatamam. Hele de yanınızda sevdiğiniz insanlar varsa...




Derseniz niye çınaraltı çay bahçesi diye, iste adını bu üstte gördüğünüz kocaman çınardan alıyorda o yüzden. :)



Buarayı size uzun uzun anlatmayacağım ama bir gün yolunuz İstanbul'a, Üsküdar'a düşerse oradan bir minibüs ya da dolmuşa binip 10 dakika içinde boğaza karşı kendinize demli bir çay ısmarlayabilirsiniz. Hmm, bir de eğer İstanbuldaysanız ve hala buraya bir şekilde gelmediyseniz, bilin ki benim size söyleyecek sözüm yok. :) Üsküdar'a, Çengelköy'e gelip, çınaraltı nerede diye sorarsanız, herhal körler bile size burayı gösterir.
not: fotoğrafları cep telefonum ile çektim, yanımda makinem yoktu, hem akşamdı hem de hava kar yağışlıydı ama yine de mekanın sıcaklığını sizlere ulaştırabilmişimdir umarım.. :)





4 Şubat 2010 Perşembe

Enfes Kadayıf Dolması Nasıl Yapılır? :)



Efenim Selamlar,
Çok ama çok uzun zaman sonra tekrardan merhaba. Malumunuzdur burası geçtiğimiz yaz içerisinde tamamen zevk için açtığım gezi ve lezzet blogum. Tabi okul dönemi içerisinde olduğumuz için çok fazla gezip-tozup, yeyip içemiyoruz dolasıylada buraya çok aktif şekilde yazamıyorum.

Ama hazır şimdi ara tatildeyken, bir kaç yazı yazayım dedim. Ne dersiniz iyi etmiş miyim?:) Şimdi burası için gezi ve lezzet blogu dedik ama içinizde elbet diyenler olacaktır, oğlum işin gücün mü yok, hem sen kimsin, nesin de bize ideal/güzel mekanlar, lezzetli yemekler tavsiye edeceksin de biz de sana kanıp oralara gideceğiz? Bunda sonuna kadar haklısınız. :) İşte dedim ya tamamen zevk. :) Ama ben birçok konuda zevkli olduğuma inanırım. Bunlardan biri de damak zevkimdir. Çünkü ben neredeyse yediğim her yemeği, biraz uğraştıktan sonra yapabilecek kadar, azcık aşçılık yeteneğine sahibim. Bunu da zaman zaman bu blogda göstermeye çalışıyorum ki siz de bana daha rahat güvenebilin. :) ( lütfen bakınız... :) ) (Ama tabiki gerek gezi konusunda gerekse lezzet konusunda benden çok daha profesyonel olarak bu işi yapanlar var. Eğer daha iyi işler görmek daha güzel bilgiler öğrenmek isterseniz gezi konusunda Sevgili Sevil Mert'in Çok Okuyan Çok Gezen adlı Gezi Blogunu, lezzet konusunda ise Sevgili Uğur Samsa'nın Tarif'i Yemek adlı lezzet blogunu takip edebilirsiniz. Çünkü ben de beğeniyle takip ediyorum onları. :)


İşte bugünde sizlere bir lezzet tarifi sunacağım. Güzel Anadolumuzun en güzel şehirlerinden biri olan Erzurum'a ait yöresel bir lezzet. Kadayıf Dolması. Gerçekten çok iddalı ama bir o kadar da basit bir lezzet... Benim ilk deneyimimdi ama bu kadar iyi ve lezzetli olacağını tahmin dahi edemezdim...


Öncelikle Malzemeleri yazalım, zaten sonrasında fotoğraflar size yardımcı olacaktır.

Biz;

500 gr taze tel kadayıf,

150 gr ceviz içi,

4 yumurta,

1,5 su bardağı zeytinyağı,


Şerbeti için; 3 su bardağı su, 2 su bardağı şeker, yarım limon kullandık.


Öncelikle tek kadayıflar tel tel hale getirilir.




Sonrasında uzunlamasına olacak şekilde avuç içine yayılır ve alt kısmında bir miktar uzun bırakılır üst kısmı (kadayıf torbası-bütün kadayıflar) koparılmadan sarılmaya başlanır.





Kendini topladığı hissedildiğinde kadayıf yumağı tarafından koparılır ve aşağıdaki gibi kalın bir dolma görünümü alır.



4 yumurta genişce bir kap içinde iyice çırpılır. Ve kadayıf dolmaları bu yumurta içine bandırılır.




Yumurtanın içine daldırıp çıkardıktan sonra biz bi müddet boş bir kap içinde bekletmeyi tercih ettik.



Daha sonra iyice kızdırılmış bolca yağın içinde kadayıf dolmaları 3-4 dakika kadar kızartılır.





Kızarınca aşağıda ki gibi bir görüntü alıyor, ben yememek için kendimi zor tuttum :)






Hmm bu arada bir püf nokta daha var, mümkünse şerbeti kadayıf dolmalarını kızartmaya başlamadan önce, hazırlayın ve soğuması için bekletin çünkü kadayıf dolmaları sıcak, şerbet ise soğuk olucak.




Bütün kadayıf dolmaları için bu işlemi tekrarlayın. Yarım kg kadayıftan biz yaklaşık 20 tane kadayıf dolması çıkardık. Bu da yaklaşık olarak 8-10 kişilik oluyor demek.





En sonunda kadayıf dolmaları azcık ılık şekildeyken, yanına kaymak ve ceviz parçası koyup. Servis yapın...




Afiyet bal şeker lop lop et olsun ...:)


En sonunda ablamla yaptığımız kritik sonucunda, dolmalar sarılırken, cevizin yanına tarçın ve şeker koyulursa sanki daha güzel olacağı kanısına vardık. Biz bi daha ki sefer öyle deneyeceğiz. Siz de deniyebilirsiniz...

7 Aralık 2009 Pazartesi

İzmir Kızlarağası Hanı ve Fincanda Pişen Türk Kahvesi

Evet uzun bir aradan sonra yine bir yazı ile karşınızdayım. Edirne'den sonra, İstanbul'dan sonra, Denizli'den sonra :) ki durağımız İzmir oldu. Ben İzmir'e ilk defa 9 Eylül 2007 tarihinde geldim, O gün İzmir'in kurtluş günüydü ve çok güzel kutlamalarla karşıladılar beni. Yaklaşık 2 yıldırda İzmir'de yaşıyorum. İzmir ülkemizin ve güzel Anadolu'muzun en büyüleyici şehirlerinden biri. Burayı size anlatmakla bitirmek mümkün olur mu bilmem ama bu yazıda size tanıtmak istediğim yer, İzmir'in güzel mekanlarından biri olan Kızlarağası Hanı.



Kızlarağası Hanı aslında ülkemizin her noktasında bulabileceğimiz ya da gördüğümüzde yadırgamayacağımız bir yapı. Çünkü İstanbul'da Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşısı neyse Edirne'de Arasta Çarşısı neyse Kızlarağası Hanı da İzmir için o. Yani bir kapalı çarşı.

İçinde baharatçıları, gümüşçüleri, antikacıları, şalcıları , ev eşyaları ve el sanatları satan dükkanları bulabileceğiniz bir çarşı. Bu çarşı ve çevresi bence 4 kısımdan oluşuyor.

1- Çarşı bölümleri - Bedestenler


Bu bölümde daha çok incikciler boncukcular mevcut, ama gümüşçüler gercekten görülmeye değer. Çok güzel tezgahları var. (elimde çok fotoğraf var ama şu anda internetim kastırdığı için eklemekte güçlük çekiyorum)

2- Avlu bölümü

Burası bir han ve tam ortasında bir avlu mevcut. Avluyu şu aşamada kahveciler kullanıyor ama han içinde ki dükkanların avluya bakan bölümleri veya direk avluya bakan dükkanlar mevcut.

3- 2. kat ya da balkon bölümü diyelim. Burada da yine kahveciler mevcut. Avluyu gören bölümde oturup kahvenizi yudumlayabilir, ya da kapalı bölümde kalan kısımlarda ney dinletilerine katılabilir, antikacı dükkanlarını gezebilir, gümüş veya takı tasarımcıları ile küçük sohbetler edebilirsiniz.

4- Bu bölümde ise artık hanın dışına çıkıyoruz. Tabi biraz dolandık, yorulduk şimdi azcık dinlenelim. Bu noktada İzmir'in her geçen gün biraz daha meşhurlaşan fincanda pişen türk kahvesini içmemek olmaz.

Bu kahvenin en büyük 2 özelliği. a) Dibek kahvesi olması b) Fincanda pişmesi

Dibek kahvesi deyince benim aklıma gelen ilk ve tek isim İlyas Gönen Dibek Kahvecisi.
Benim son 2 yıl içerisinde gerek İstanbul'a gerekse güzel Anadolu'muzun yaptığım tüm yolculuklarda bana bu kahve markası eşlik etti. Nereye kime gittiysem yanımda bir paket kahve götürdüm. Merak etmeyin kendileri bana sponsor olmuş değiller ama seviyorum bu tadı. Bilhassa dibekten yeni alınmış sımsıcak kahvenin kokusunu bir kere içinize çektiniz mi, aşık olmamanız elde değil.



Buna artı olarak fincanda pişen kahve dedik. Eminim siz de kahve fincanda mı pişer canım, kahve dediğin cezvede pişer dediniz :)



İşte karşınızda fincanda pişen türk kahvesi. Emin olabilirsiniz ki tadına doyamacaksınız. Dibekte dövülmüş kahveyi fincanda pişiren en iyi mekan neresi derseniz aklıma gelen tek mekan kesinlike kahveci ömer usta.
Mekanın da çok güzel fotoğrafları var ama artık o kadarı merakınız da kalsın ve İzmir'e yolunuz düşerse ya da İzmir içinde boş vaktiniz olduğunda gidip görürsünüz, nasıl bir yer oldugunu ama bence emin olun gidip görmeye değer. Neyse şimdilik benden bu kadar efenim. Bir sonra ki yazıda buluşmak dileğiyle