İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Haziran 2011 Çarşamba

İstanbul Arka Sokak Lezzetleri

Gectiğimiz günlerde bir mail aldım ve mailde bu e-book vardı. Daha sonra sosyal medyada çeşitli ağlarda da paylaşıldığını görünce bende sizinle paylaşmak istedim. İstanbul'lu biri olarak, ilk sayfadan son sayfaya kadar tüm mekanları tek tek gezmek, ve bu mekanlarda yemek içmek istiyorum :)

İncir Reçeli filminde kahvaltı yapılan yer...


Son dönemin en popüler Türk filmlerinden biri İncir Reçeli. Geçen gün izlerken filmin bir sahnesinde kahvaltı yapılan bir mekan dikkatimi çekti. Mankaradan Unkapanı, Zeyrek taraflarında bir yer olduğunu anlamıştım ama mekanı bilemedim işte. Sonrasında arkadaşlarıma sorarak öğrendim burasını; mekan Balat Pastırmacılar yokuşundaki Molla Aşkı Kültür Terasıymış.

Adres: Ayvansaray Mah. Salma Tomruk Cad. Paşahamamı Sok. No:2 Fatih İstanbul


Ben İstanbul'a döndüğümde ilk fırsatta gitmeyi planlıyorum, eğer yolunuz düşerse sizin için de iyi bir İstanbul seyri olur.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Gunubirlik İstanbul gezisi




Selamlar;

Geçtiğimiz günlerde blogum üzerinden ‘İstanbul’da günübirlik olarak nereler gezilebilir?’ şeklinde bir soru maili aldım, o maile cevaben şöyle bir cevap atmıştım, şimdi buradan yayınlamak istedim.

Acaba neler yapmaktan hoşlanırsınız? Yada meraklarınız nelerdir...

Mesela tarih seviyorsanız, kutsal yarımada Eminönü’nden Aksaray'a kadar
Gezilebilir (bu doğrultuda Mısır Çarşısı, Gülhane, Sultan Ahmet Camii, Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı, Kapalı Çarşı, ve birçok tarihi eser bulmak mümkün) ya da Eyüp taraflarında Eyüp sultan ve Pierre Loti tepesi hemen
Karsısındaki Miniatürk görülesi yerler.

Eğlenmeyi ve içmeyi seviyorsanız, İstiklal caddesi ya da Anadolu
yakasında
Kadıköy bahariye caddesi uygun olabilir.

Sahil ve yeşillik derseniz, benim tek tercihim Şile olabilir ama merkeze
yaklaşık 70 km uzaklıkta. Onun yerine Anadolu kavağına gidilebilir
giderken, Üsküdar, Çengelköy, Beylerbeyi, Beykoz gibi muhitlerde çay
içilip sohbet edilebilir. Avrupa yakasında Rumeli kavağı ve aynı şekilde
giderken Ortaköy, Bebek, Sarıyer görülesi mekanlar.

Alışveriş derseniz, Kanyon, Cehavir’in, Anadolu yakasında Capitol ya da Real Meydan’ın ulaşımı çok kolay.

İstanbulu tepeden seyretmek için, istiklaldeyken Galata Kulesi, Anadolu yakasındayken Çamlıca tepesi idealdir.

Nargile ve Türk kahvesi için; tophane ya da Beyazıt’ta Balkan Türkleri
derneği denenebilir.

Eğer alkolsüz, aile tipi restaurantlar arıyorsanız; İBB'nin restaurantları
güzeldir, Fethi paşa, Burun bahçe, Florya, Sarı Köşk vb.
Şimdilik benden bu kadar, artı olan fikirlerinizi yorum olarak atarsanız, güzel bir paylaşım yapmış oluruz… :)

18 Mart 2010 Perşembe

İ.B.B.B Pendik/Gozdagi Sosyal Tesisleri



Geçtiğimiz günlerde kısa süreli bir İstanbul seyahati yapma fırsatı buldum. Amacım okulum ile teknik bir gezi yapmaktı ama ailem İstanbul'da yaşayınca haliyle kendi evimde konakladım :) Bu esnada babamın artık sabitlesen pazar gezdirmelerinden birini daha yaşama şansı elde ettim. Böyle Beykoz'a mı, Sarıyer'e mi gidelim diye düşünürken bu sefer hedef çok farklı bir yer oldu ve Pendik'e gittik. :)
Tesis İstanbul Büyükşehir Belediyesinin birçok sosyal tesisi ile aynı menüye sahip ve fiyatlar da onlarla aynı doğrultuda sabit. Ama burasını sorarsanız aynı Büyük Çamlıca Tepesine benziyor.





Her yerde, her zaman, en yüksekte...

Buranın en meşhur yemeği Gözdağı Kebabıymış. Ben ilk kez yedim ve gerçekten yemeğe değer olduğuna karar kıldım. İskender'e benzer bir tadı var ama değil, Manisa Kebabını andırıyor ama değil. Böyle etli tavuklu patates cipsli ve yoğurtlu güzel bir tat.


Gözdağı Kebap

Ve sonra yemek sonrası tatlıları var, ben konuda çok hasassım tatlı deyince akan sular durur benim için :) Ve genelliklede böyle bize has meyve tatlıları ya da süt tatlıları tercihimdir.


İncir tatlısı



Ayva Tatlısı
ve
Kabak tatlısı

Ne diyeyim efenim, bir gün yolunuz düşerse bu tesise uğramayı unutmanyınız bence, uygun fiyata güzel bir hizmet ve lezzetli yemekleri İstanbul gibi bir yerde bulmak zor... Bulmuşken de kaçırmayalım değil mi? :)





5 Şubat 2010 Cuma

Üsküdar - Çengelköy - Çınaraltı Aile Çay Bahçesi

İstanbul içerisinde her ne hikmetse Anadolu Yakasını daha bir çok severim ben. Belki burada doğduğum içindir, belki daha sessiz sakin olduğu içindir, belki daha Avrupa Yakası gibi modernleşemediği içindir. Her nedense neden mümkünse bu sevgim hep kalsın.. :)
Anadolu Yakası deyince de insanın aklına Kadıköy, Üsküdar ve Beykoz gelir herhal. Çünkü buralar sahil kenarıdır ve çok uzun sürelerdir yaşam alanı olarak kullanılan eski alanlardır. Bunların içinde de Üsküdar'ın yeri ben de ayrıdır. Çamlıca olsun, Fethipaşa olsun, Beylerbeyi, Çengelköy... Gerçekten görülesi alanlar içinde.

Bugün size aslında birçoğumuzun bildiği ama nerede olduğunu çıkaramadağı bir mekan olan. Çengelköy Çınaraltı Çay Bahçesini tanıtayım istedim.



Burayı bana yakın ve benden büyük olan jenerasyon bir zamanların efsane televizyon dizisi olan Süper Baba'dan bilirler. O zaman dizide işletilen kahvehane burasıydı. Bu mekan o diziden önce de vardı, diziden sonra da orada kaldı :)


Ben mümkün oldukça İstanbul'a her geldiğimde buraya bir kere gider, cayımı kahvemi içerim. Şimdi yanında yeni mekanlarda var ama burasının adı da tadı da bir başka geliyor bana. Yazında kışında ayrı güzel. Ama yazın bir haftasonu simidini, poğacanı ya da böregini alıp gelip burada yapılacak bir kahvaltının tadını size anlatamam. Hele de yanınızda sevdiğiniz insanlar varsa...




Derseniz niye çınaraltı çay bahçesi diye, iste adını bu üstte gördüğünüz kocaman çınardan alıyorda o yüzden. :)



Buarayı size uzun uzun anlatmayacağım ama bir gün yolunuz İstanbul'a, Üsküdar'a düşerse oradan bir minibüs ya da dolmuşa binip 10 dakika içinde boğaza karşı kendinize demli bir çay ısmarlayabilirsiniz. Hmm, bir de eğer İstanbuldaysanız ve hala buraya bir şekilde gelmediyseniz, bilin ki benim size söyleyecek sözüm yok. :) Üsküdar'a, Çengelköy'e gelip, çınaraltı nerede diye sorarsanız, herhal körler bile size burayı gösterir.
not: fotoğrafları cep telefonum ile çektim, yanımda makinem yoktu, hem akşamdı hem de hava kar yağışlıydı ama yine de mekanın sıcaklığını sizlere ulaştırabilmişimdir umarım.. :)





22 Ekim 2009 Perşembe

Beykoz'da balık keyfine ne dersiniz?

Beykoz İstanbul'un Anadolu yakasında ki en güzel ilçelerinden biri. Şirin mi şirin, güzel mi güzel bir sahil ilçesi hatta. O yüzdendir ki, nice şairlere, yazarlara, devlet adamlarına ve ya ülke zenginlerine ev sahipliği yapmış ve yapmaktadır. Benim içinde İstanbul içinde en sevdiğim mekanlardan biridir. Hala İstanbul'un tüm güzelliğini görebilirsiniz burada. Geçtiğimiz zaman içinde babam Beykoz'da bir balıkçı keşfettiğini oraya gidip balık yiyebileceğimizi söyledi. Biz de tabi balıklama atladık, bindik arabaya Beykoz'a doğru gidiyoruz, şimdi hepimizde bir umut, bir restaurant bekliyoruz, işte Beykoz korusunun oraya indik, ya baba yine mi beykoz korusuna gideceğiz derken babam koruyu azcık geçti ve arabayı sahile parketti. Hep birlikte arabadan indik ve karşımızda ki manzara buydu. :)

Tabi babam tarafından, böyle bir yere daha önce alıştırılmamıştık. Yadırgayıverdik bir anda :) İşte bu tekne ve sahilin hemen yanındaki kaldırımlık kısıma bir grup balıkçı tezgah açmışlar, hem balık satıyorlar hem de sattıklarının balıkların hepsinden müsterilerinin isteğine göre pişirip servis yapıyorlar.



Biz gittiğimiz zaman Ramazanın hemen öncesi, yaz dönemi sayılabilecek bir zamandı ve öyle çok fazla balık çeşiti yoktu malesef. İşte ital palamut denilen azcık büyük Uskumru ve Çipura vardı, biz ital palamut sectik, adam başı 2 balık yani 4er yarım. 6 kişiydik 12 balık söyledik yani, ilk yok yiyemeyiz derken babamı ilk defa bu kadar ısrarcı görünce dayanamadık canım :) peki dedik. :) Ben böyle yemek yemeği beklerken daha bir acıkıyorum, acep size de böyle oluyor mu bilmem ama o yüzden pek bir sabırsız olurum. Ama ne mutlu ki burada ki abiler olayı çözmüşler ve seni çok bekletmeden 5 dakika da Beşiktaş modunda balıkları hemencecik pişirip önüne koyuyorlar.



He Heytt öyle çatallı, kaşıklı yemek bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Adamlar tüm balıkları pişirim böyle folyaların üstüne koyup, yanına roka-soğan-maydonoz ve pul biberden oluşan bir salata ve balık başına yarım ekmek getiriyorlar. Siz de bunları afiyet bal şeker olarak yiyorsunuz. Hayatınızda yiyebileceğiniz en lezzetli balıklardan bir bölümünü burada yiyebileceğiniz konusunda ben adamlara kefil oluyorum. 1 Balık ekmek,salata, içeçek adam başı 6tl verdik yanlış hatırlamıyorsam. Mekanın net adresini bilmiyorum ama Üsküdar tarafından Beykoz korusuna girmeden yaklaşık 50-100m azcık geride kalıyor zaten balıkçıları görürsünüz. Yolunu düşerse ve karnınız aç ise buraya kesinlikle uğramalısınız.

8 Ekim 2009 Perşembe

Bir Sultanahmet akşamı...


Yazılmayı uzun süredir bekleyen ama bir türlü vakit bulunamayan bir yazı ile karşınızdayım. Geçtiğimiz ay içinde Ramazan'ı Şerif ayını nacizane yaşamaya çalıştık. Artık her geçen Türkiye'nin her köşeşinden gelen insanlar ile popülerleşen Sultanahmet'te iftar kültürüne bir İstanbul'lu olarak ben de bu sene dahil oldum. Sanırsam insan elinin altında bulunan şeylerin değerini pek bilmiyor, ne bir Sultanahmet Camii, ne bir Galata Kulesi, ne de bir Eyüb Sultan dünyanın başka bir yerinde var.

Sultanahmet Camii ve çevresi, eski İstanbul, kutsal yarımada, costantinapolis, ne derseniz deyin dünya tarihin her safhasında kendine bir yer bulabilir. İstanbul başka bir dünya, tek başına bir dünya. Bir düşünün bakalım, tarih bilginizin içinde uğruna İstanbul kadar savaş yapılmış bir şehir, adına İstanbul kadar roman, şiir, şarkı yazılmış besteler yapılmış bir 'AŞK' var mı?


Sultanahmet'te iftar dedim ama konu nereden nereye geldi. :) İşte İstanbul adamın aklını başından böyle alıyor. Uzun süredir görüşmediğim bir arkadasş grubum vardı. Koca yaz yine kendileriyle bir buluşma organize edememiştik. Ama ne mutlu ki durduk durduk turnayı gözünden vurduk. :) Son 3-4 yıldır sürekli Sultanahmet'te iftar için niyetleniyor ama her ne hikmetse bu bir türlü kısmet olmuyordu. Neyse ki bu sene muradıma erdim.

Neredeyse tamamen spontane gelişen bir organizasyon anca katılanlarının güzelliğiyle bu kadar güzel ve zevkli geçer.

Türkiye'nin her yerinden Sultanahmet'e akın eden onbinlerce insan arasında kendinize yer bulabilmeniz için biraz erken gelmeniz lazım. Biz de öyle yaptık yaklaşık 2 saat erkenden gelip, kendimize uygun bir yer aramaya başladık. Birçok insan piknik modunda iftar yapmayı seçerken, grubumuzun birçoğu işlerinden geleceği için biz Ramazan Çadır Lokantalarından nasiplendik. 3. fotoğraf olarak göreceğiniz yerler, Fatih Belediyesi tarafından, lokantalara kiraya verilen yerlerie kurulan çadırlar. Ön tarafları küçük ama arkalarında bahçe bölümleri var. Oralarda oturuyorsunuz. Tabldot yemek çıkartıyorlar gibi birşey. Hepsinde aynı yemekler var, çorba, yemek, pilav, içeçek = 15 tl.

Hayatımda en sevmediğim şey plastik tabaklar içinden yemek yemektir ama kanımca ben bu çorbanın tadını asla unutamayacağım. Çünkü hayatımda tanıdığım, samimiyetlerine inandığım, en güzel insanlarla birlikte uzun süre sonra ilk kez bir arada yemek yiyorduk. Yemekten öte bir şey aslında İftar yapıyorduk. Yemeğin bir önemi yoktu bu doğrultuda o güzel insanların yüzlerini görmek, seslerini duymak, aynı masa etrafında küçük bir çember kurmak, bunun tadıydı çorbada ki.

İftarımızı yaptıktan sonra çaylarımızı içmek için başka bir mekana geçtik. Bu noktada iftar yapmadan önce gözümüze çarpan Derviş Kafe'yi seçtik. Çaylarımızı yudumlarken, tadından doyulamaz bir sohbet eşliğinde ilahiler ve sema gösterimi. Gerçekten muhteşemdi.


Her ne kadar, semazene jeton atıyormussun ve o bununla dönüyormuş gibi olsa da, çocukluğundan beri en büyük isteklerinden biri Şeb'i Aruz'u canlı izlemek isteyen bu çocuk için bu gösteri az da olsa nefsini tatmin ettirdi.


Bu arada arkada kanun ve def çalıp, ilahiler söyleyen ağabeyleri ben bi yerden tanıyorum ama halihazırda çıkartabilmiş değilim. Acaba televizyonda mı gördüm, yoksa başka bir yerde mi tanıştık bilemiyorum.

Bir müddet sonra Deviş Kafe'den kalkltık ve arkadaşlarımızdan birtanesini uğurladık ama bizim için ne gece ne sohbet daha bitmemişti. Oradan kalktıktan sonra Beyazıt'a nargile ve Türk kahvesi içmek için Balkan Milletleri Külliyesine, Şerbethane'ye gittik. Yanımdaki güzel insanların tadından mı yoksa gerçekten bu adamlar işlerini çok iyi mi yapıyorlar bilmiyorum ama Nargile (gül-nane) 10 numara, Türk kahvesi (damla sakızlı) 10 numara, şerbet (güllü) 10 numara. Yani her şey ama her şey 10 numaraydı. Böyle bir geceyi yaşamak bir daha ne zaman nasip olur bilmiyorum ama gerçekten yaşanılası bir geceydi.
Eğer bir gün Sultanahmet'e yolunuz düşerse, oradaki tarihi mekanları gezmeden zaten geri dönmeyin, Bir Ayafofya, bir Yerebatan, bir Topkapı Sarayı, bir Gülhane, dünyanın başka bir yerinde yoklar. Ama dinlenmek, soluklanmak istediğiniz Derviş Kafe hemen Sultanahmet ve Ayasofya arasında, orada bir çay içebilirsiniz. Üşenmez iseniz ki Kapalı Çarşıyı görmeden zaten geri dönmezsiniz, hazır oraya kadar gitmişken Balkan Milletleri Derneğine uğramadan etmeyin. Eğer meraklısı iseniz, gerçekten süper bir nargile keyfi yapabilirsiniz.
Ben bu gecemde emeği, katkısı, sesi, soluğu olan herkese teşekkür ederim. En kötü günümü inşallah böyle olsun.
-----------------------------
-----------------------
-------------
Ve sen bu gecede yanımda olmayan kişi, benden uzakta olan güzellik, beni çoktan toprağa verenim, sen de yanımdaydın aslında aklımdaydın, yüreğimdeydin. Buraları seninle birlikte de dolandık, aynen sana dediğim gibi her şey yeni bir anlam kazandı san ki sen gelmeden önceki 21 yılı boşuna yaşamışım gibi. Oturup soluklandığımız banklar, kapısında fotoğraf çekildiğimiz ev, ve ben hala bıraktığın yerdeyiz :(

19 Eylül 2009 Cumartesi

İstanbul'un saklı miraslarından biri Arap Camii



Malumunuz Ramazan'ı şerif'in gelmesiyle, medyalarımızda İslam dinine ait objelerin gösterim süreleri baya baya arttı. İşte yine böyle günlerden birinde bir yerde Arap Camii hakkında bir habere rastladım. O ana kadar Arap Camii'nin adını dahi duyduğumu hatırlamıyorum. Ama Ramazan'ı şerifte nasip oldu. O zaman için İstiklal Caddesinde staj yapıyordum. Öğle namazı vakti, ezan okununca aklıma geldi, ve yanımdaki abilere yav buralarda bir Arap Camii varmış, acep nerededir bilir misiniz dedim. Onlarda hadi kalk gidelim dediler. Yanımda fotoğraf makinem de vardı. Gittiğimde gerçekten İstanbul'u karış karış bilen bildiğini zanneden biri için büyük bir hayrete düştüm. Çünkü karşımda gerçek anlamda bir sanat eseri vardı ve üzerinde ki tarih 717 yılını gösteriyordu. Yani İstanbul'un fethinden yaklaşık 700yıl önce yapılmıştı. Daha önce birçok camii görmeme karşın mimarisi beni kendine hayran bıraktı. Hakkında çeşitli rivayetler var. Yani İstanbul'u fethe gelen Araplar tarafından mı yapıldı, yoksa daha sonra bir vakitte bir kliseden mi cevrildiği konusunda. Ama eğer böyle mekanlara merakınız varsa. Yolunuz Karaköy'e düşerse, Galata Hırdavatçılar çarşısı, Perşembe pazarı diye bilinen mekanlara gelirseniz, ya da Taksimden Karaköy'e doğru iniyorsanız, uğramadan etmeyin. Kime sorsanız gösterirler. Bir namaz kılmak, o atmosferi öyle yaşamak lazım. Denendi, şiddetle tavsiye edilir.