31 Temmuz 2009 Cuma

Trakya'nın incisi,gönüllerin birincisi,Mimar Sinan şaheseri, Osmanlı Başkenti, Serhad şehri Edirne


Bir gezi notları yazımıza daha geldik, umarım ki beğenirsiniz. Şimdi karşınızda Edirne. Ben geçmiş dönem içinde Trakya Üniversitesinde okudum ama biz Tekirdağ grubundaydık o yüzden Edirne'yi çok ama çok iyi bilmiyorum, son gidişimle birlikte 5. ziyaretim oldu Edirne'ye. Edirne'nin özelliklerini, güzelliklerini yazmakla, saymakla biter mi bilmiyorum ama elim yettiğince, dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım. Bir eksiğimiz olursa sizler tamamlarsınız. Yazıma; 'Trakya'nın incisi,gönüllerin birincisi,Mimar Sinan şaheseri, Osmanlı Başkenti, Serhad şehri Edirne' diye bir başlık attım, bu başlık aslında Edirne aşığı bir dostumuza ait, bu yazıda kendisinin bana epeyce yardımı oldu. O yüzden öncelikle kendisine bir teşekkür etmek istiyorum.


Bizde bir tabir vardır, 'hanlarıyla,hamamlarıyla,camii ve saraylarıyla buram buram tarih kokuyor' diye işte bu şehir tam anlamıyla böyle bir yer. Adım başı tarih... Edirne için söze başlamanın ilk durağı kesinlikle Selimiye Camii Şerif'i olmalı. Osmanlı Devleti başkenti olma şerefine nail olan bu şehre, Sultan II. Selim'in emriyle ustalar ustası Mimar Sinan tarafından inşaa edilen camii şerif bu ülke toprakları içinde görülesi en ihtişamlı ve tarihi yapıların da başında geliyor. Osmanlı Devleti önemli gördüğü şehirler için hiç ayrım yapmamış, bakarsanız, Bursa'nın tam ortasında bir camii vardır, Ulu camii, şehir camii etrafına inşaa edilmiştir, çünkü hanlar, hamamlar, kervansaraylar, aynı merkez içindedir. İstanbul'a bakalım, tam ortasında Sultanahmet camii'si vardır, kapalı çarşılar, saraylar, o zaman ki şehir merkezi yine aynı yerdedir. Bu özellikleri Bağdat, Şam, İskenderiye gibi Osmanlı kentlerinde de görmek mümkün. Aynı Edirne gibi.

Edirne'nin merkezi Selimiye camii ve etrafına kurulmuş, çünkü bu bölge yüzyıllardır bir ilgi ve ticaret merkezi olmuş. Hanlarıyla, hamamlarıyla, kervansaraylarıyla, çarşı ve pazarlarıyla, her şey aynı bölge içinde. İstanbul'dakini andıran kapalı çarşılar buradada halen aktif ve görülesi tarihi yerlerin başında geliyorlar. Edirne güzel Anadolumuzun en batı ucu. Stratejik olarak çok önemli bir konumda, bu konumunu İstanbul'un fethinden, kurtuluş ve balkan savaşlarında ki oynadığı önemli rollerle anlayabiliriz.

Bence Edirne ülkemiz üzerindeki gezilesi, görülesi ve gidilesi yerlerin başında geliyor ki eğer gitmek kısmet olursa gittiğinizde oradaki turist miktarını görünce bunu daha iyi anlarsınız.. :)

Şimdi gelelim Edirne'de ne yapılır ne edilir, ne yenilir ne içilir bölümümüze;

1- Öncelikle gezimizin başlama noktası yukardada belirttiğim gibi, Selimiye Camii Şerifi olmalı. Bu mekanın tarihi baya meşhur olan müezzininden dinlenebilir, orta mimberdeki ters lale figürü, ikinci kattaki imam (sultan) mahfili, camii iç akustiği, hakkındaki söylenceler bence kesinlikle dinlenmeli. Camii ziyareti çıkısında, bu külliyenin, çarşısı pazarı (arasta çarşısı), behçesi ve muhteviyatı dolaşılmalı.



2- Arasta çarsısı yada diğer kapalı (Ali Paşa )çarşılara girdiğinizde dikkatinizi çekeçek nesnelerin başında bence rengarenk meyve sabunları geliyor. Bu sabunlar bildiğimiz sabun ama meyse şeklinde yapılıyorlar ve artık bu bölgeyle özdeşleşmiş ve en başta gelen hediyelik eşyalarından biri olmuş. Alınması, eşe dosta hediye edilmesi tevsiye edilir.. Tane fiyatları 1-2tl arasında değişiyor, 5-10 aralığında da sepet sepet meyve sabunları bulmak mümkün.



Artı olarak Selimiye çevresinde bir çok tarihi camii, han, hamam kervansaray, halihazırda mevcut ve kullanılabilir durumda. Buralar adım adım yürüyerek gezilebilecek yakınlıkta.

3- Şimdi gelelim Meriç bölümüne; Meriç nehri görüp görebileceğiniz doğal güzelliklerin başında geliyor, Kıyısındaki çay bahçeleri, üzerindeki tarihi köprüsü gezilip görülmeye değer. Meriç köprüsünün diğer tarafına geçtikten sonra artık kendinizi avrupayı görmüş sayabilirisniz :)


Şimdi aşağıda köprünün tam ortasına geldiğinizde bir mahfil var, orada durduğunuzu ve bu köprü üstünden şimdiye kadar geçen insanların kimler olduğunu, bu köprünün ve nehrin nelere, kimlere tanık olduğunu bir düşünsenize, Osmanlı padişahları, sultanları, Ülkemizi kuran devlet büyüklerimiz, balkan ve dünya savaşları, hayal etmek bile çok güç, ama böyle bir zevk yok...





Bu bölümden geçtikten sonra, Karaağaç bölgesine geliyorsunuz, ve burada Trakya Üniversitesi rektörlüğü var, rektörlük binası ve bahçe içindeki Lozan Anıtları görülesi tarihi değerler.

4- Şimdi buradan tekrardan merkeze doğru geri dönelim, ama bu sefer ki adresimiz Selimiye değil, Sultan Bayezid külliyesi nam'ı diğer Darü'ş Şifa. Burası dönemin ilk ve en iyi hastanelerinden biri olmasının yanında Tıp Fakültesi hizmeti de vermiş. Ve o zaman yapılan tıbbi uygulamalar, Sağlık müzesi adı altında, mumdan heykeller aracılığıyla sanki gerçekmiş gibi anlatılıyor. O devirde Musikinin tedavi amaçlı kullanılmasından, en önemli ameliyatlara kadar neyin ne şekilde yapıldığını çok gerçekçi bir şekilde anlatıyor bu heykeller... Buraya giriş ücretli; ögrenci 1 tl, tam 5 tl.


















Bayezid külliyesi, sağlık müzesi çok dikkatimi çektiği için, biraz fazla fotoğraf paylaşmak istedim. Son iki fotoğrafta beyinde toplanan suyun nasıl alındığına dair bir tedavi ve bel kayması/bel fıtığına yönelik bir tedavi dörüyorsunuz, gerçekten insan durup 3 defa düşünüyor bunlar karşısında.

5- Kırkpınar kelimesi aklınızda bir şeyler uyandırdı mı acep? Her yılın temmuz ayında düzenlenen tarihi kırkpınar yağlı güreşleri Edirne Sarayiçi denen bölümde yapılıyor. Ben 8 yıl greco-romen stil minder güreşi yaptım, ama değil kırkpınarda güreşmek oraya gidip canlı olarak güreşleri izmlemek bile nasip olmadı ama elime geçen ilk fırsatta kırkpınar şenliklerine katılmak, güreşleri izlmekk için Edirne'ye bir kez daha gideceğim. Ata sporumuzun bu şehrin ruhuna yansımız bir özelliği var, ve şehrin her noktasında bunu görmek mümkün. Eğer siz de güreş meraklısı iseniz kırkpınar yağlı güreşleri bu konuda izlenelebilecek en iyi spor organizasyonlarından biri.
6- Şükrü Paşa Anıtı ve tabyaları görülmeye değer noktalardan biri, Tüm Edirne'yi hatta çıplak gözle Bulgaristan'ı görebileceğiniz bir nokta ama orada görmeniz gereken en büyük şey bir şavaşın kolay kazanılmadığı ve bu ülkenin nasıl bir mücadele ile kurtarıldığıdır. Aç, bitap daha çocuk yaşta olan askerlerin günlüklerine burada ulaşabilirsiniz.
7- Şimdi gezdik tozduk ama aç kaldık diye düşünmeyin, elbet yemek yiyeceğiz. Bunun için siz önereceğim tatlar, Meşhur Edirne tava ciğeri ve köfte. Edirne'de Aydın Tava Ciğer'de veya Selimiye Camii'nin altında Sinan-Selim'de tava ciğer yenmesi, köfteci Osman'da köfte yenmesi, sizlere tavsiye edilesi tatların başında geliyor.
8- Safranbolu'yu anlatırken ballandıra ballandıra o meşhur lokumlarından bahsettik ama Edirne'de de en az Safranbolu lokumları kadar meşhur ve tadılmaya değer bir tat olarak BADEM EZMESİ çıkıyor karşımıza. Aman Allah'ım o nasıl bir tatdır ki, anlatmaya kıyamaz insan. O yüzden gittiğinizde, gördüğünüzde muhakkak tatmalı ve hediye olarak eş dost için satın almalısınız. Bu konuda bir çok dükkan bulabilirsiniz ama en meşhuru Keçeçizade Badem Ezmeleri, kg fiyatı yaklaşık 25 tl.
Artık benim diyeceklerim aklıma gelenler bu kadar, daha ileride benim aklıma geldikçe eklemelerde bulunurum ama sizler okudukça eksikleri, benim unuttuğum güzellikleri yorum olarak atarsanız, daha güzel olur.
Son olarak söylemek istediğim bir şeyler, benim şu ana kadar hayatımda en çok sevdiğim insanların başında gelen biri var, o benim için hala var ama ben onun için artık yokum herhal. Durumu siz anladınız. Benim ona vediğim bir söz var, Birlikte Edirne'ye gidecek, birlikte oraları adım adım gezecektik. Ben hayatımda mümkün olduğunca, yaparım dediğim her şeyi yapmak için çalıştım, Yaradanın yardımıyla da mümkün oldukça gerçekleştirdim onları. O sözüm hala geçerlidir. Eğer kendisi bu yazıyı okursa bilsin, her zaman sözümü gerçekleştirmek için onu bekliyor olacağım, onun da her zaman benim başımın üstünde yeri olacak.
Saygı ve Selamlarımla

29 Temmuz 2009 Çarşamba

İstanbul'un Kuzeyindeki Mercandan Köşk = Şile

Öncelikle belirtmem gereken husus benim bir Şileli olduğum olmalı. Evet ben Şileliyim. Peki Şile neresi değil mi? Türkiye'de eminim milyonlarca insan ismini bile duymamıştır. Şile İstanbul'un kuzey bölümünde, karadeniz kıyısında kalan, küçük bir deniz ilçesi. Tabela nufusu 10.200 ama bu rakam bilhassa yaz ayları haftasonlarında 300bine kadar çıkabiliyor. Malumunuz İstanbul nufüs bakımından ülkemizin en kalabalık ili, ve bu insanların yaz aylarında nefes almak, piknik yapmak, denize girmek, ya da gezmek amacıyla şehrin az dışında gidebilecekleri en yakın nokta Şile. Şimdi bu yazımızda hem Şile'yi bilmeyenlere Şile'yi tanıtalım, hem bilenler için günübirlik bir gezi anlatımında bulunalım olur mu?

Şile, İstanbul merkeze 60km uzaklıkta, yolları şu aşamada düzgün sayılır, yazın haftasonu olmaması durumunda pek trafik görmezsiniz. Ama aksi halde saatleriniz yolda araç içinde geçebilir. Biz misafirlerimizi haftaiçinde Şile'ye götürdük ve gezdirdik, güzelgahımız ise aşağıda anlatacağım gibi oldu.


















Biz güne erken başlamayı seçtik, kahvaltımızı yol üstünde artık bir merkez haline, bir zorunlu duraklama noktası haline gelen gözlemeciler diye tabir edilen mekanlarda durduk ve taze demlenmiş çay ve el açması sımsıcak gözlemeler ile kahvaltımızı yaptık.Bu nokta içinde benim önereceğim dükkan,Hanım Ağa'nın yeri adlı dükkan. Tam ortada kalıyor. Gerçekten yaptıları her şey afiyetle yenir.Burada kahvaltımızı yaptıktan sonra, usulca yolumuza devam ediyoruz. Zaten buradan sonra yaklaşık 20 km kadar bir mesafe kalıyor geriye.



Sonra ver elini Şile. Bu yanda gördüğünüz fotoğraf Şile çarşısına ait. Sımsıcak esnaflarıyla, bence gidilip tanışılmalı.Bu çarşı üzerinde A'dan Z'ye ne arıyorsanız bulabilirsiniz. Bilhassa balık restaurantları, Şile Bezi dükkanları, ve meşhur Narin Fırını görülmeye, alış-veriş yapılmaya değer. Şile'nin en meşhur 3 şeyi nedir derseniz,
1- Fener (+liman+kale)
2- Şile Bezi
3- Kumsalları derim.


Ama bunların artısı olarak, şu an köylerinde bulunan eski Şile evleri kendi mimari özellikerine sahip.Bilhassa Şile'yi geçtikten sonra 2.köy durumunda olan Akçakese köyünde bu evlerin en güzel örneklerini görebilirisiniz. Şile'nin kendi has mutafığının en meşhur yemeyi bence Şile Usulü Kabaklı Börek. (tarif'i bu siteye ben ekledim ona göre) Şimdi başlayalım, biraz detaya girmeye.




Yukarda bahsettiğim caddenin sonu limana iner. Malumunuz sahil kasabası olunca insanlar ister istemez ekmeğinin bir bölümünü denizden çıkartıyor. Halihazırda takalarıyla, sandallarıyla, gırgırlarıyla Şile limanı balıkçılığa hizmet ediyor. Tabi oraya gidince balıkçılığa başlayacak değilsiniz ama liman manzaralı kafeler içeceklerinizi içip, restaurantlarda taptaze balıkların tadına bakabilirsiniz. Bilhassa Eylül ayından sonra, palamut yemek için gidilecek yerlerin başında bence Şile gelmeli.

Limanın tam karşısındaki kayalıkların üstünde Şile Kalesi bulunuyor. Artık bir kalıntı halinde dursa da Şile'nin tarihteki önemi gösterircesine gelen tüm misafirlere heybetini sergiliyor. Kayalıklar üzerinden kaleye geçiş yapılması için belediye, küçük bir teleferik yapmış, havanın güzel olduğu zamanlarda ve festival zamanı çalışıyor olmalı. Artı olarak kalenin dinindeki sahilde denize girilebilir durumda ve birçok insan tarafından zaten tercih ediliyor. Bu bölgeye geldik, çayımızı çorbamızı içtik, azcık yürüyüş yaptık,fotoğraflarımızı çekildik ve bu sefer Şile'yi

Şile yapan en büyük özellik olan meşhur/tarihi Şile Feneri'ne doğru yürümeye başladık.

Şile feneri tarihi özelliğinin yanında şu an dünyanın en büyük ikinci feneri olma özelliğini taşıyor. Yaklaşık 160 yıldır durmadan, duraksamadan Karadenizden geçen gemilere yollarını gösteren fener, hala tüm hızıyla ve ihtişamıyla çalışmaya devam ediyor. Yapılan çevre düzenlemeleri ile, gerek fener, gerekse fenerin adını verdiği fener mahallesi, restaurantlarıyla, parklarıyla, ara sokaklarda kalan evleriyle görülmeye değer. Bilhassa gece giderseniz, Fenerin nasıl bir şey olduğu daha net bir şekilde görmeniz mümkün :)
Şimdi gelelim Şile Bezi'ne. Şile Bezi de Şile gibi tarihi, Şile feneri gibi güzel. Eskiden neredeyse her evin altında bir dokuma tezgahı varmış, ben hatırlıyorum yani o kadar da eski değil, daha sonra bir kooperatifleşme süreci oldu ama başarılı olamadı, ee yaşlılarda bir bir bu dünyadan ellerini ayaklarını çekmeye başlayınca Şile Bezi, yavaş yavaş ömrünü tamamlamaya başladı gibi. Ama bugün ülkemizin neresine giderseniz gidin Şile Bezi'nden giysiler bulmamanız elde değil. Bilhassa yazlık ve tusristlik bölgeler. Şile Bezi kumaşının terletmeyen, eğer aşırı terleme olursa da ter çekme özelliği var. Bunların yanında, inceliği ve işleme motiflerinin güzelliğiyle, 'Kadının güzelliğini ve zerafetini yansıtan en güzel kumaş' olma özelliğini taşıyor. Gittiğiniz zaman Şile Bezi dükkanlarından hangi motifin ne anlama geldiği konusunda bilgi alabilirsiniz, çünkü kumaş üzerine işlenen her motifin her desenin ayrı bir anlamı var. Şile Bezi bugün giyim eşyaları (blüzler,tişörtler,gece kıyafetleri,vitrin takımları vb ) birçok türde kullanılmakta. Şimdi sizlere bazı örneklerini gösterelim.








Ben buraya bilhassa bayan giyim için fotoğraflar koydum ama bay/bayan, çocuk her yaş için onlarca model bulabilmeniz mümkün. Bilhassa çocuk kıyafetleri o kadar güzel oluyor ki anlatamam. Şile merkez çarşısında onlarca Şile Bezi dükkanı bulabileceğiniz gibi, benim size tavsiye edeceğim 2 dükkan fener mahallesinde. Feneri görmek için gittiğinizde hemen onun 100 m ilerisinde karşılıklı olarak 2tane butik dükkan göreceksiniz. Bunlardan bilhassa Selda Butik'te ne ararsanız bulabilirsiniz. (fiyatlar 10tl-50tl)

Şile Bezi alış-verişimizi de yaptıktan sonra, pılımızı pırtımızı toparlayıp, Ağva'ya doğru yol almaya başlıyoruz. Ağva'ya giderken Kabakoz-Akçakese yolu üzerinde yani sahil yolundan gideceğiz,bunun dışında bir de dağ/orman yolu ihtimaliniz var.


Ağva son dönemde ününe ün katar durumda, eskiden bu kadar meşhur muydu bilmiyorum ama son dönemde bilhassa Yeşilçay kıyısına yaplan tesislerin desteği ile her haftasonu Ağva'yı bir tv kanalında görmemek elde değil. Ağva küçük bir yer, en büyük özelliği etrafının Yeşilçay ve Pot deresi olmak üzere 2 dere tarafından çevrilmiş olması. Bununla birlikte deniz2 girmek için plaja ve sahile sahip olması çok güzel. Artık haftasonları kalabalıktan gidilemez duruma gelmiş. Benim size tavsiyem mümkünse yazın haftaiçi gidin, ama Ağva'nın en güzel olduğu dönemler bence ilkbahar ve sonbahar ayları. Kalınacak tesiler bakımından yeterli durumda, restaurantlar ve kafelere sahip, bilhassa derelerin kenarlarında çiftlik restaurantları mevcut ve gittiğinizde mümkünse balık yemeğe özen gösterin, hayatınızda yediğiniz en lezzetli balığı burada yiyebilirisniz.



Bu fotoğraflar pot dersine ait, burada tekne, yunus, deniz bisikleti gezileri yapabilir, kıyısındaki çiftliklerde karnızı tıka basa doyurabilirsiniz. Ve evet bir gezi bidirimizin daha sonuna geldik. Umarım sizin için verimli bir yazı olmuştur. Sormak isterdikleriniz olursa yazının altına yorum olarak yazmanız yeterli olacaktır. Bunların artısı olarak, google'de Şile ve Ağva olarak yaptığınız aramalarda binlerce iyi sonuça kolayca ulaşabilirsiniz.

Saygı ve Selamlarımla

24 Temmuz 2009 Cuma

Pegasus Havayolları Kış uçuş kampanyası

Şimdi seyahat etmek için mecburi olarak bir taşıma aracından yararlanmak zorundayız, ister karayolu, ister denizyolu, ister havayolu, istersek demiryolu son yıllarda ülkemizde bu ulaşım yollarının neredeyse hepsinde bir teknolojik gelişme ve ucuzlama oldu. Devletin ilk önce özel havayollarına izin vermesi, bunun ardından otobüs firmalarının yaptığı kampanyalar akabinde yapılmaya başlanan hızlı tren yolu projeleri. Umuyorum ki gelecek 10 yıl içinde çok rahat ve gelişmiş ülkeler düzeyinde ulaşım ağlarına sahip olacağız. Şimdi konumuza gelelim, Pegasus Airlines benim son 2yılda çok sık kullandığım bir firma. Eğer uçak biletinizi 20-25gün öncesinden alırsanız otobüs firmalarına yakın bir fiyattan hatta çogu zaman onlardan ucuza yolculuk edebiliyorsunuz. Mesela İzmir- İstanbul arası otobüsle 8 saat ve otobüs bilet fiyatı 40 tl (-+ 5tl) uçak bilet fiyatıda eğer benim dediğim gibi alınırsa vergilerle birlikte 39tl ye geliyor ama 1 saat içerisinde İstanbul'da oluyorsunuz. Bu yüzden benim temennim bir an önce özel havayollarının bunu takiben hızlı tren ağlarının gelişmesinden yana.


Az önce mail kutuma Pegasus Airlines'tan bir mail düştü ve ben de bunu sizinle paylaşmak istedim. Pegasus Kış Uçuş tarifesi ile, 20tl ye uçma fırsatı bence güzel kampanya.


Resmin üstüne tıklayarak büyültebilirsiniz, buna artı olarak;

' Bu Kış da Pegasus Moda!!!
Uçmanın en kolay yolu Pegasus,inanılmaz kış tarifesini* sunar. Tanesi 19.99 TL'den tam 100.000 koltuk!Biletinizi hemen şimdi alın, kış boyunca tüm yurtiçi hatlarda avantajlı uçun!49.99 TL'den satışa açılacak Kıbrıs Kış Tarifesi koltuklarınızı da hemen satın alın! * 24 Temmuz Cuma günü satışa açılacak kış tarifemiz 25 Ekim 2009 - 27 Mart 2010 tarihleri arasında geçerlidir. Kampanya biletleri kontenjanla sınırlıdır.' diye bir açıklama var mail içinde.

Daha fazla bilgi almak için Firmasnın internet sitesini ziyaret edebilirsiniz: TIKLAYINIZ

Tadılması mecburi bir lezzet; Laz Böreği

Bu blogun gezelim-görelim kısmı olduğu kadar nerede ne yenmelidir, yöresel tatlar gibisinden bir bölümü daha olacak, ama bunların haricinde pek dallandırıp budaklandırmayı istemiyorum işin doğrusu. Blogumun gezmeli-görmeli ilk yazısı Kastamonu Ilgaz Dağı hakkında olmuştu. Lezzet avcılığı bölümümüzün ilk yazısı ise Laz Böreği oldu. Ben aslında böreklerin laz,kürt,çerkez,boşnak gibi ayrılmasına karşıyım, hepsi bizim :) ama kültürel ve bölgesel farklılıklar ister istemez insanların damak zevklerinde de farklılıklar yaratıyor.


Laz Böreğini ben geçen hafta hayatımda ilk kez yedim. Öncelikle bu böreğin şerbetli bir tatlı olduğunu bilmelisiniz. Peki eyvallah, Derseniz ne farkı var? İşte buradan bakınca aynen baklava gibi duruyor. Aynen öyle, emin olun bir çok özellik bakımından aynı baklava gibi. Biraz büyük dilim bi baklava düşünün, hatta şöbiyet düşünün.
Ben bu tatlının tadına 2 farklı mekanda baktım;
ilk tadına baktığım yer, İstanbul-Ankara yolu üzerinde ki Berceste dinlenme tesisleridir. Yukarıdaki fotoğraftaki laz böreğide oraya aittir (dondurmayı ve cevizleri evde ben ekledim ). Çok ince açılmış yaklaşık 40 kattan ibaret bir baklavamsı bir tat, içinde çok hafif bir kaymak var, ve burnunuzu muhteşem bi nişaşta kokusu geliyor. Gerçekten yenilesi bir tat. Öyle ki, Ankara'ya doğru giderken, yemek molasında 1 porsiyon yedim (dondurmasız olarak 5 tl), ama dönüşte özellikle orada durup 1kg (kg fiyatı 20 tl ve 8 adet laz böreği giriyor) aldım. O kadar güzeldi anlayacağınız.
Ama İstanbul'a geldikten sonra, İstanbul-Şile yolu üzerinde Bizim Ev restaurant diye bir yerde, tekrardan aynı tatlıdan yedim, ama önceki yediğimle arasında hem tat, hem içerik bakımından fark vardı. Bizim Ev restaurantta yediğim tatlının içinde kaymak yerine sütlü puding tarzı bir şey vardı ve çok ağırdı. Ttalıyı yiyemeyip yarım bıraktım.
Ve şu an kararsız durumdayım acaba hangisi gerçek laz böreği diye. Ama ne olursa olsun, eğer İstanbul- Ankara yolunu kullanıyorsanız ve Berceste dinlenme tesislerinde mola verirseniz, bence orada Laz Böreğinin tadına bir bakmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Saygı ve Selamlarımla

21 Temmuz 2009 Salı

Adını çiçekten alan nakış gibi bir şehir - Safranbolu



Safranbolu, güzel Anadolu'muzun en güzel kentlerinden biri, adını aldığı Safran çiçeğinden esinlenilerek adeta kanaviçe gibi işlenmiş. Atalarımızın, Anadolu insanımızın, zevkini, aile yapısını, komşu ilişkilerini, şehircilik anlayışını, yaşantısını en ince ayrıntısına kadar gösteriyor. Şu an ki güzelliği, yapısal özellikleri O'nun tarihte ne kadar önemli bir yerleşim alanı olduğunu gösteriyor bize. Hatta bu özelliklerinden dolayı şu an da UNESCO tarafından dünya koruma mirası içine alınmış durumda.


Ben de bir vesile geçtiğimiz hafta içinde bu güzeller güzeli mekana gitme şansını elde ettim. Yaz günü, kumsal boylarına gitmek, havuz başında serinlemek varken bizim yaptığımız da iş mi şimdi değil mi? Ama emin olun gittiğinize kesinlikle pişman olmayacağınız bir yer Safranbolu. Şu an ikiye ayrılmış durumda, yeni ve eski Safranbolu, yeni Safranbolu bildiğimiz bir şehir, trafiğin, her türlü dükkanın, üniversitenin olduğu, ama eski Safranbolu, tarihini dokusunu şu gün hala korumakta, eski konaklarıyla, çarşılarıyla, sokaklarıyla, insanlarının sıcaklığıyla.


Biz Safranbolu gezimize Hıdırlık Tepesinden başladık, Hıdırlık denilen yer, eski Safranbolu'yu tepeden net olarak görebileceğiniz, çok güzel bir seyir tepesi, içeri giriş 2,5tl (bir içecek dahil). Kafe ve seyir hizmeti veriyor, içerisinde tarihin önemli zatlarından sayılan kişilerin türbeleri ve 1-2 tarihi eser var. Asma balkona oturup, saatlerce çay içip sohbet etmek, ve Safranbolu'yu izlemek eminim ki büyük zevktir.


Bu yanda fotoğrafınızı gördüğünüz çiçek, işte Safranbolu'ya adını veren Safran bitkisinin heykeli. Bu bitkinin kullanılabilir halinin içinde 142 çeşit daha çiçek özü ve bitki varmış ve bugün kü kilogram fiyatı tam tamına 15.000 tl yani eski parayla 15 milyar lira ve gram üzerinden satın alıyorsunuz. Bir çok alanda kullanılabilir durumda, ama Safranbolu'ya gittiğinizde genel olarak, safran lokumunu, safranlı çayı, ve safrandan yapılan bir çeşit tatlı olan Zerde içinde Safranı görebiliyorsunuz, bununla birlikte minik poşetler için 1 gr'mı 15tl olmak üzere satın alabilme ihtimaliniz var.

















Bu iki fotoğrafta gördüğünüz şeyler ise, biri Safran ile ilgili her şeyi bulabileceğiniz Safran Çiçeği adlı dükkan, diğeri ise, babannemin biz çocukken çok yaptığı genellikle biz de sünnet, nişan gibi özel günlerde yapılan, yapı itibari ile sütlaç'ı andıran bir tatlı olan Zerde tatlısı.




Şimdi her şeyi bir köşeye bırakalım ve şöyle bir konakta yaşadığımızı hayal edelim. Düşünsenize 3-4katlı bir konak, 20'ye yakın oda, tüm çocuklarınızla hatta torunlarınızla aynı evi paylaşıyorsunuz, tüm örtüler, bembeyaz, her şey el işi, özel sohbet odalarınız var, ve kesinlikle ses bir odadan diğer odaya gitmiyor, neredeyse 150yıllık bir ev, her odanın kendine özel banyosu, tuvalti, her oda güneş ışığını eşit alacak, ve bayan erkek çoluk çocuk rahatsız olmayacak şekilde dizayn edilmiş. Size şöyle bir şey desem acaba inanır mısınız? Safranbolu'da bütün evler birbirinin güneşini ve manzarasınız kesmeyecek, komşuyu rahatsız etmeyecek şekilde imar edilmiş. Sizce bu nasıl bir hoşgörüdür. Bence muhteşem. Atalarımız ve Anadolu'da her dönem içinde yaşayan insanlar ne kadar zevkli ve düşüncelilermiş.


Şimdi gelelim bazı ne yapılmalı sorularına? Safranbolu'ya nasıl gidibilir? Biz Safranbolu'ya Kastamonu üzerinden geldik, dönüşte Sinop üzerinden İstanbula geri döndük, yol gerçekten güzel, bu ara biraz yol bakımları olsa da rahat gidip gelebilirsiniz iki yol üzerinden de.

1- Safranbolu bugün eski evleriyle olduğu kadar lokumuyla dünyaya ün salmış bir kentimiz. Çarşıdaki konakların çoğu tarihi lokumcu dükkanları ve gezi odalarına sahipler. Bunlardan birine girip, hem lokum alabilir, hem Safranbolu tanıtım filimlerini izleyebilir, hem klasik Safranbolu evini görebilirisiniz. Bunlar içinde benim size tavsiye edebileceğim. İmren lokumculuk. Belki işleri bu ama gerçekten çok misafirperverler. Lokum almayı unutmayın.

2-Hemen merkezinde Cinci Han Kervan Sarayı var, hamamıyla,lokantasıyla,çarşısıyla bugün halen hizmette ve giitiğiniz zaman ilk göreceğiniz yerlerin başında gelmeli. Ziyaret etmeyi unutmayın.

3-Safranbolu'nun kendine has bağlar gazozu ve Safranbolu simiti var tatlarına muhakak bakın.

4- Karnınız açıktıysa, gerek cinci han içinde gerekse eski çarşı içinde bu ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Benim tavsiyem, merkez lokantası, köftesinin tadına bakmalısınız.

5- Hıdırlık tepesinin tam karşısında, yine Safranbolu'yu tepeden görebileceğiniz, eski hükümet konağı, bugünün kültür ve şehir müzesi var, hem Safranbolu'yu farklı bir açıdan görmek hem müzeyi görmek için buraya uğrayayın.

6-Eğer gerçek bir konak görmek istiyorsanız, Mümtazlar Konağına gidilmeli, nargile ve türk kahvesi keyfi yapılmalı.

7- Safranbolu'nun yaklaşık 10km gerisinde, şu an ülkemizdeki koruma altındaki 2 köyden biri olan Yörük Köyü ziyaret edilmeli. Benim bu köydeki tavsiyem, Sipahioğlu Konağı (gezi evi).

8-Eğer daha eski bir tarih meraknız varsa, Safrabolu yakınlarındaki Eskipazar ilçesinde de Hadrianapolis antik kenti mevcut, eğer şartlarınız müsaitse bence görülmesi lazım.

Ben de bunların hepsinin fotoğrafları var aslında, ama hepsini buraya ekleyip, sizi Safranbolu'ya doyurmak istemiyorum, azcık merak edin ki, gidip görün :) elbet bu yazının altına, gerek Safranbolu'lular gerekse daha önce oraya gitmiş insanlar yada yetkiler yorumlar yazacaklar benim görmediğim duymadığım gitmediğim noktaları yazacaklar, işte o zaman benim yazım tamamlanmış olacak. Ben Safranbolu'ya kendi adıma 10 puan veriyorum ve hepinizin bir gün muhakkak bir şekilde oraya uğramasını tavsiye ediyorum. Saygı ve selamlarımla

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Kastamonu - Ilgaz Mountain Resort

Kastamonu güzel Anadolumunuzun en güzel şehirlerinden biri. Bugün sahip olduğu güzellikler tarihte de neden önemli olduğunun sanki birer kanıtı. Ben bu sene ikinci kez, Kastamonu'ya gitme sansını elde ettim, geçen sene Abana'ya gitmiştim bu sene ise, ilkokuldayken bizlere marşının söyletildiği Ilgaz Dağına gitme fırsatı buldum. İçinizde bu marşı bilmeyen var mı? Ilgaz Anadolu'nun sen yüce bir dağısın... Aynen öyle, Ilgaz gerek doğasıyla gerçekten Anadolu'nun yüce bir dağı. Ilgaz Dağı'nın tepe noktası, Ilgaz Milli Parkı olarak koruma altında, ve Ilgaz Mountain Resort ve Ankara Üniversitesi Örsem, ve Dağcılık Federasyonu'nun sosyal tesislerine sahip. Ben bu tesisler içinde bulunan Ilgaz Mountain Resort'ta kaldım.





Çam ormanının içerisine gerçekten şiir gibi işlenmiş bir tesis burası. Ben geçtiğimiz hafta içinde buradaydım, yaklaşık olarak Temmuz ortasında 15-18derece aralığında bir sıcaklık vardı ve İstanbul'un o baskıcı halinden eser yoktu. Mis gibi çam havasıyla ciğerlerimizi doldurduk. 3-4 akşam da olsa sıcaktan bunalmadan hatta üzerimize battaniye alarak uyuduk. Bu tesis 2 katlı villalar ve bu villaların içinde bulunan apart dairelerden ibaret. Tabi ki soayal tesisleri de var.Restaurnt, havuz, oyun salonlar gibi.






Sisli ve her an yağacakmış gibi bekleyen bir hava, iliklerinize kadar işleyen muhteşem çam kokusu. Niye burası mı? Yani yaz mevsiminde herkes sahil boylarına inerken niye Kastamonu - Ilgaz Dağı? Açıkcası ben şu aşamada ailemle tatile çıkıyorum ve onların yeterince genç olduklarını söyleyemem, biz de bir çok sesiz sakin sahil beldesine tatile gittik, ama yine de buraların kendine has bir cekiliği var, sıcaktan mıyışmak yerine, sahilde güneş altında yanmak, geceleri otel odasında klimaya rağmen uyuyamanın yerine bize daha cazip geldi açıkcası.




'Doğayı iliklerine kadar içine çekmek' bu olsa gerek. Yukarda da yazdım burası apart dairelerden oluşuyor, Devremülk sistemi de var benim bildiğim. Daireler 3 kişi için dizayn edilmiş ama 4. bir kişinin kalma imkanı var. Dairenin içinde komple bir mutfak var, yemek yapmak isteyenler için. Ama tatile geldik canım bir de yemek mi pişireceğiz diyenler için, dairenin gecelik maliyeti 300tl civarında. Garipsediğim nokta ise, bu fiyatın içine sabah öğle akşam yemek dahil iken, öğle ve akşam yemeklerinde içilen kola ve benzeri içecekler için para almaları. Böyle bir tesis için bence böyle küçük hesaplar yapılmaması lazım. Tesis İstanbul'dan yaklaşık 600km uzaklıkta, ama buna rağmen yol güzel olduğu için çok yorulmuyorsunuz. Doğa yürüyüşlerini seven insanlar için ideal, kışın da kış sporlarının hepsinin yapılma imkanı var. Artı olarak jandarma koruma bölgesi dahilinde güvenli bir alan :) Şimdi son cümleleri mi buraya eklerken, bana bir kez daha gider misin diye sorsrsanız, aslında hayır derim, ama gittiğine pişman mısın derseniz buna da hayır derim. Hayatta bir kez dahi olsa görülesi, havası ciğerlere çekilesi bir yer, Karadeniz turuna çıkma planınız varsa, hiç yoktan yoldan geçerken Ilgaz Milli Parkına bir girip görmek gerekir.
Aşağıda gördüğünüz son fotoğraflar ise, Biri Kurtuluş Savaşımız esnasında, Anadolu'nun adının nereden geldiğini gösteren Yüce Türk kadınlarından biri olan, Şehit Şerife Bacı, diğeri ise Kastamonu ve İnegöl'ün simgelerinden olan Karadeniz takası.
Saygı ve Selamlarımla




Bu blog neden açıldı???

Geztiğimiz günlerde bir gezi blogu açmaya karar vermiştim, ve bu niyetle bu siteyi açtım. Tabi öncelikli bilinmesi gereken konu ben bir gezgin değil öğrenciyim, ama gidip gördüğüm yerleri nacizane buradan paylaşmak, benden daha önce gidenlerle tecrübe birikiminde buluşmak, benden sonra gidecekler içinse az da olsa ön bilgi verme amacındayım. Çünkü tecrübe paylaşımının hayatımız içinde çok önemli bir yeri olduğuna inanıyorum. Ben bir yere gitmeden önce muhakkak internette bir araştırma yapar, orada ne yapılır, ne yenilir- içilir, en kısa yoldan nasıl gidilir, en önemlisi orada vakit kaybetmemden çok en fazla verimi nasıl alabilirim onu araştırırım. Bu araştırmaları yaparken de turizm acenta vb sitelerden çok bloglardan, sosyal paylaşım ağlarından yararlanırım, çünkü onlar reklam yapmak amacından çok tecrübe ve birikim paylaşım amacındalardır. İşte ben de bu niyetle bu siteyi açmak, gezdiğim gördüğüm yerler hakkında az da olsa bilgi paylaşımında bulunmak istedim. Umarım buraya yazacaklarım sizlerin beğenilerine hitap eder ve işinize yarar. Hayatınızın her anının unutamadığınız bir tatil gecesi gibi geçmesi dileklerimle..

Saygı ve selamlarımla,

7 Temmuz 2009 Salı

Merhaba Dünya..

Evet arkadaşlar malumunuz öğrenciler olarak yaz dönemindeyiz, bu yaz tatilimi staj yerine kendime ayırdım, ve şu aşamada 12 temmuzun akabini beklemekteyim. 12 temmuzdan sonra, bu platform üzerinden gittiğim gezdiğim gördüğüm tüm notaların bilgilerinizi sizlerle paylaşacağım... Beni bekleyin olur mu? :)